Dîn-i İslâm’ın temeli nedir?

A -
A +
Allahü teâlâ, Müslümânlara; emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz; yasak ettiğim harâmların yapılmasına râzı olmayınız, buyuruyor.
 
 
İnternette, bir adamın bir videosunu dinledim; aynen şu cümleyi söyledi: “Bizim dînimiz özgürlük, ezânımız müzik, ibâdetimiz de eğlencedir.” Bundan daha câhilâne bir söz olamaz; düzeltilecek hiçbiri yeri yok. Hani birisi, bir hocaya bir şiir getirmiş; o da “hat ğalat, manâ ğalat, inşâ ğalat” demiş ya. Yanî “yazı bozuk, manâ bozuk, kompozisyon da bozuk.”
Önce böyle bir sözün dînî hükmünü belirtelim, sonra da buradaki üç mühim dînî terim (dîn, ezân, ibâdet) üzerinde sırasıyla duralım. Eğer Müslümân bir kimse böyle bir söz söylese, dînden çıkar, îmânını kaybeder ve kâfir olur. Çünkü böyle bir sözü söylemek çok sarîh, açık bir küfürdür. Burada hem dîn, hem ezân, hem de ibâdet inkâr ediliyor.
Bir babanın veya annenin evlâdına olan şefkat ve merhametinden daha çok, kullarına şefkat ve merhamet eden, acıyan Cenâb-ı Hak, insanları küfürden, dalâletten, sapıklıklardan, ahlâksızlıklardan, zulmetten, karanlıklardan, kötülüklerden, çirkinliklerden, bozukluklardan kurtarmak için, onlara “Dîn-i İslâm”ı göndermiştir.
Umûmî bir tarîf yapmak gerekirse, “İslâm dîni”, Allahü teâlânın, Cebrâîl ismindeki melek vasıtasıyla, Sevgili Peygamberi Muhammed aleyhisselâma gönderdiği, insanların, dünyâda ve âhirette râhat ve mes'ûd olmalarını sağlayan usûl ve kâidelerdir.
Dîn-i İslâm’ın temeli, îmânı, farzları ve harâmları öğrenmek ve öğretmektir. Allahü teâlâ, Peygamberleri bunun için göndermiştir. Gençlere bunlar öğretilmediği zaman, İslâmiyet yıkılır, yok olur. Allahü teâlâ, Müslümânlara “Emr-i ma’rûf” yapmayı emrediyor. Yani, benim emirlerimi, bildiriniz, öğretiniz buyuruyor ve “Nehy-i anil-münker”i emrediyor. Yani, yasak ettiğim harâmları bildiriniz ve yapılmasına râzı olmayınız, diyor.
Allahü teâlâ, âyet-i kerîmelerde buyurmuştur ki (meâlen):
“İçinizden, insanları hayra çağıracak, ma'rûfu emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar, kurtuluşa erenlerdir.” (Âl-i İmrân, 104)
“Mü'minler, ma'rûf olan şeyleri emrederler.” (Âl-i İmrân, 114)
Âyetlerde geçen “Ma'rûf: Dînin ve aklın beğendiği şeyler” demektir.
Bir hadîs-i şerîfte de buyurulmuştur ki: “Ma'rûfu ve (o ma'rûfu) yapanı seviniz. Nefsim yed-i kudretinde (kudret elinde) olan Allah'a yemîn ederim ki, bereket ve âfiyet onlarla berâberdir.” (Râmûzül-Ehâdîs)
Mü’min, Allah indinde çok kıymetlidir. Bir âyet-i kerîmede, “Eğer inanıyorsanız, en âlî/en yüce kimselersiniz”, Beyyine sûresindeki diğer bir âyet-i celîlede ise, “Îmân edip sâlih amel işleyenler/yararlı işler yapanlar, mahlûkâtın en hayırlılarıdırlar” buyurulmuştur.
Hadîs-i şerîflerde buyuruldu ki:
“Birbirinize Müslümânlığı öğretiniz. Emr-i ma’rûfu bırakır iseniz, Allahü teâlâ, en kötünüzü başınıza musallat eder ve duâlarınızı kabûl etmez.” [Bezzâr]
“Bütün ibâdetlere verilen sevap, Allah yolunda gazâya verilen sevâba göre, deniz yanında bir damla su gibidir. Gazânın sevâbı da, emr-i ma’rûf ve nehy-i anil-münker sevâbı yanında, denize nazaran bir damla su gibidir.” [Deylemî]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.