Ef'âl-i mükellefîn -3-

A -
A +
Harâma, helâl diyenin ve helâle, harâm diyenin îmânı gider, kâfir olur. Harâm olan şeyleri terk etmek, onlardan sakınmak farzdır...
 
 
Geçen haftaki 2 makâlemizde, Ef’âl-i mükellefînden 5 maddeyi açıklamıştık. Bugün de kalan 3 madde üzerinde duralım:
6- HARÂM: Allahü teâlânın, Kur’ân-ı kerîmde, “yapmayınız” diye açıkça yasak ettiği şeylerdir. Harâmların yapılması ve kullanılması kesinlikle yasaklanmıştır. Harâma, helâl diyenin ve helâle, harâm diyenin îmânı gider, kâfir olur. Harâm olan şeyleri terk etmek, onlardan sakınmak farzdır ve çok sevâbdır.
Harâm iki çeşiddir:
Harâm li-aynihî: Adam öldürmek, zinâ, livâta etmek, kumar oynamak, şarâb ve her türlü alkollü içkileri içmek, yalan söylemek, hırsızlık yapmak, domuz eti, kan ve leş yemek, kadınların, kızların başları, kolları, bacakları açık sokağa çıkmaları harâm olup, büyük günâhtırlar. Bir kimse, bu günâhları işlerken, Besmele okusa veyâ helâl olduğuna i’tikâd etse, yâhud Allahü teâlânın harâm etmesine ehemmiyet vermese, kâfir olur. Bunların harâm olduğuna inanıp, korkarak yapsa kâfir olmaz. Fakat Cehennem azâbına müstahak olur. Eğer ısrâr edip, tevbesiz ölürse, îmânsız gitmeye sebeb olur.
Harâm li-gayrihî: Bunlar asılları i’tibârıyla helâl olup, başkasının haklarından dolayı harâm olan şeylerdir. Meselâ bir kişinin bağına girip, sâhibinin izni yok iken meyvesini koparıp yemek, ev eşyâsını ve parasını çalıp kullanmak, emânete hıyânet etmek, rüşvet, fâiz ve kumâr ile mâl ve para kazanmak gibi. Bunları yapan kimse, yaparken Besmele söylese ve yâhud helâldir dese kâfir olmaz. Çünkü, o kişinin hakkıdır, geri alır. Beş buçuk arpa (bir dank) ağırlığında gümüş kıymeti kadar hak için, yarın kıyâmet gününde cemâat ile kılınmış yediyüz rek’at kabûl olunmuş namâzın sevâbı, Allahü teâlâ tarafından alınıp, hak sâhibine verilir. Harâmlardan kaçınmak, ibâdet yapmaktan dahâ çok sevâbdır. Onun için harâmları öğrenip, kaçınmak lâzımdır.
7- MEKRÛH: "Allahü teâlânın ve Muhammed aleyhisselâmın, beğenmediği ve ibâdetlerin sevâbını gideren şeylere mekrûh denir."
Mekrûh iki çeşittir:
Tahrîmen mekrûh: Vâcibin terkidir. Harâma yakın olan mekrûhlardır. Bunları yapmak azâbı gerektirir. Güneş doğarken, tam tepede iken ve batarken namâz kılmak gibi. Bunları kasıtla işleyen âsî ve günâhkâr olur. Cehennem azâbına müstahak olur. Namâzda vâcibleri terk edenin, tahrîmi mekrûhları işleyenin, o namâzı iâde etmesi vâcibdir. Eğer sehv ile, unutarak işlerse, namâz içinde secde-i sehv yapar.
Tenzîhen mekrûh: Mubâh, yani helâl olan işlere yakın olan, yâhud, yapılmaması yapılmasından dahâ iyi olan işlerdir. Gayr-i müekked sünnetleri veyâ müstehabları yapmamak gibi.
8- MÜFSİD: Dînimizde, meşrû olan bir işi veyâ başlanmış olan bir ibâdeti bozan şeylerdir. Îmânı ve namâzı, nikâhı ve haccı, zekâtı, alış ve satışı bozmak gibi. Meselâ, Allaha ve kitâba söğmek küfür olup, îmânı bozar. Namâzda gülmek, abdesti ve namâzı bozar. Oruçlu iken bilerek yemek, içmek orucu bozar.
Farzları, vâcibleri ve sünnetleri yapana ve harâmdan, mekrûhdan sakınana ecr, yani sevâb verilir. Harâmları, mekrûhları yapan ve farzları, vâcibleri yapmayana günâh yazılır.
Mubâhlar içinde, Allahü teâlânın sevdiklerine “Hayrât" ve "Hasenât” denir. Bunları yapana da sevâb verilir ise de, bu sevâb, sünnet sevâbından azdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.