Îmânın şubelerine dâir hadîs -1-

A -
A +
"Şurûhu'l-Buhârî"deki hadîste, îmânın şu'beleri sayısı üzerinde durulmuş, 60 küsûr ve 70 küsûr sayıları ele alınmıştır.     Bildiğiniz gibi, makâlelerimizde, umûmiyetle, herkesi alâkadâr eden konular üzerinde durmaya çalışıyoruz. Ama bazı İlâhiyatçı meslektaşlarımız, ısrârla, branşımız olan hadîs konularına da temâs etmemizi ricâ ediyorlar. Bu bakımdan arada-sırada bazı özel konulara da temâs ediyoruz. İmâm Ebû Zekeriyyâ Nevevî, Sahîhu'l-Buhârî'nin "Bed'ü'l-Vahy" ve "el-Îmân" isimli iki kitâbına (bölümüne) yazdığı üç şerhi ihtivâ eden "Şurûhu'l-Buhârî" kitâbında, sekizinci hadîs olarak ele aldığı "îmânın şu'beleri" hadîsinin îzâhını yaparken, önce kısa kısa râvîlerin terceme-i hâllerinden bahsetmiş, sonra lafızlara geçmiştir. Burada, îmânın şu'beleriyle ilgili hadîsteki şu'belerin sayısı üzerinde durmuş, 60 küsûr ve 70 küsûr sayılarını ele almıştır. “Bid'” veya “bid'a” ve “şu'be” kelimelerinin ma'nalarını kaydederken, “bid'” hakkında muhtelif kaviller varsa da, bu kelimenin meşhûr sahîh olan kavle göre üçten ona kadar olan sayılar için kullanıldığını zikredip, “şu'be” kelimesinin de "kıt'a" ve "fırka" demek olduğunu belirtmiştir. Kâdî Iyâz, “bid' (küsûr)” kelimesinin ifâde ettiği sayıları ta'dâd ederken, üçten ona kadardır; üçten dokuza kadar da denilmiştir dedikten sonra, başka nakiller de yapmıştır. İmâm Nevevî, "60 küsûr" sayısını tercîh edenler de bulunmakla beraber, Kâdî Iyâz ve İmâm Ebû Abdillah Halîmî'nin "70 küsûr" sayısını tercîh ettiklerini zikredip îmânın şu'belerinin a'lâ (en yüksek) ve ednâ (en aşağı) derecelerine, bu hadîse dâir yazılan eserlere ve İbn-i Hıbbân Büstî'nin, şu'belerin sayısıyla ilgili sözüne temâs etmiştir. Bunlardan sonra, hadîsle ilgili başka îzâhlara da yer vermiştir. Şimdi bu girişten sonra, burada, "İrşâdü's-Sârî li-Şerhi Sahîhi'l-Buhârî" isimli büyük bir şerh yazıp, sonra onu "el-İs'âd fi muhtasari'l-İrşâd" adıyle ihtisâr eden, fakat tamâmlayamayan Ebu'l-Abbâs Şihâbuddîn Ahmed bin Muhammed Kastalânî'nin (851-923) îzâhları üzerinde bir nebze durmakta fayda görüyoruz: Râvîler kısaca tanıtıldıktan sonra, hadîsin metnine geçilmiş, burada önce bid' kelimesinin uzunca îzâhı yapılmış [Ferrâ’dan, Kâmûs'tan, Ebû Zerr, Ebu'l-Vakt, Usaylî ve İbn-i Asâkir'den, Kirmânî, İbn-i Hacer ve Aynî'den genişçe îzâhlar var], bundan sonra Müslim'in Sahîhi ve üç Sünen'de geçen lafızlar kaydedilmiştir. İmâm-ı Kastalânî, daha sonra, hadîsteki sayıdan murâdın, hakîkî sayı mı, yoksa mübâlağa mı olduğu üzerinde durup Tîbî’nin bir sözünü nakletmiştir. Tîbî demiştir ki: "En zâhir olan, teksîr ma'nasıdır. "Bid'" kelimesinin zikri, terakkî için olur yani îmânın şu'beleri, mübhem sayılardır, bunların çokluğuna nihâyet yoktur; Peygamber Efendimiz eğer tahdîdi kasdetmiş olsaydı sayıyı mübhem bırakmazdı." [Geçen hafta ve bugünkü makâlelerimizde, îmânın şubelerine dâir hadîsle ilgili olarak, Sahîhu’l-Buhârî ve Sahîh-i Müslim şerhlerine temâs etmeye çalıştık; yarın inşâallah Ebû Dâvûd ve Tirmizî şerhlerinden de bazı nakiller yapalım.]
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.