Hendeklerin Hedefi…

A -
A +

PKK terör örgütü ve tüm yapıları, yeni bir faza geçmiş durumda. Kırsaldaki varlığını ve stratejisini şehirlere yıkarak, halkla devleti karşı karşıya getirebilmek için her türlü tezgâhın ve terörün planlayıcı durumunda.


Şiddetin, kanın, gözyaşının dinmesi için atılan adımlar, çözüm sürecine yönelik beklentiler PKK tarafından terörle karşılık buldu. Şehirler cephaneliğe dönüştürüldü, hendekler marifetiyle halkla devlet arasına kin ve nefret aşılayabilmek için karanlık hesaplar yapıldı ve yüzü maskeli çocukların ellerine her türlü silahlar tutuşturuldu. Öncelikle seçilmiş bazı şehirlerin üzerinden kurtarılmış bölgeler ilan ederek, tüm bölgenin tıpkı Suriye gibi bir iç savaş ortamına dönüşmesi arzulandı.

Bu yeni bir süreç. Yerli bir çözüm süreci beklentisini ortadan kaldıran bir süreç. PKK’nın ve onun organizması durumundaki tüm uzantıları bu toprakların beklentilerini, barış içinde demokratik tüm kazanımları hayata geçirerek birlikte yaşama iradesini yok etmenin sürecine girmiş durumdalar.

HDP’nin eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Yeni Özgür Politika gazetesine verdiği söyleşide çok çarpıcı ifadelerle içinde bulunduğumuz sürecin adını koymuştur. Demirtaş’a göre; “Bugün mesele insan hakları sorunu değil, Kürdistan’a statü sorunudur.” Tahir Elçi’nin ölümünden sonra sarf ettiği “devletsizlik” vurgusuna da açıklık getirmiş Demirtaş; “Bir defa Kürtlerin ve Kürdistan’ın geleceğiyle ilgili mevzu, dünya genelinde de bir siyasi statü meselesidir. Bu, Kürdistan’ın dünya genelindeki, uluslararası toplum nezdindeki kabulüyle ilgili meseledir. Kürtlerin mutlaka şu veya bu şekilde siyasi statüsü olmalı. Bunun da ismi devlettir. Bu devletin içinin nasıl doldurulacağı ideolojik bir meseledir.

Orada işte her Kürt hareketi kendi ideolojik rengini vermek isteyecektir. Biz demokratik özerkliği, konfederal örgütlenmeyi, demokratik ulus paradigmasını savunuyoruz. Ama Kürdistan’ın diğer parçaları, gerek yaşadıkları devletlerin, gerek uluslararası ilişkilerin, bölge dengelerinin ve konjonktürün etkisiyle başka federal, kantonal, eyalete dayalı veya bağımsız yapılara da bürünebilir. Her biri aslında devlettir. Kimi bağımsızdır, kimi federaldir, kimi kantonaldır. Kürtlerin bu eksikliğini gidermesi lazım. Kastettiğim budur. Statüsüzlük, Kürtler için iyi bir şey değil.

İşte Suriye’de Kürt halkı, kendi sistemini geliştiriyor. Kantonların her biri bir devlettir aslında. Üç tane Kürt devleti var orada. İşte Federal Kürdistan bir devlettir. Kürtlerin
uluslararası sistemde kabul görmüş siyasi statüye ihtiyacı var. Bunun yöntemini tek başına biz belirleyecek de değiliz...”

Türkiye’deki Kürtlerin statülerinin nasıl olacağına dair soruya ise Demirtaş; “Bunu tarihin akışı belirler. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ortaya çıkmış çözüm fırsatlarını çarçur ederse, önümüzdeki on yıllar ne tür sonuçlar doğurur bunu bugünden kestiremeyiz. Ama Kürtler Ankara’dan, özellikle de Erdoğan’dan sürekli çözüm bekleyen bir politika izlemiyorlar artık. Bugün direnişin şehirlere kadar yayılması bunu gösteriyor. Kürtler artık statü istiyor. Dediğim gibi, bunun nasıl olacağını mücadele ve dünya dengeleri belirleyecek” demiş.

Tüm bu sözler açıkça ortaya koymaktadır ki, özellikle 7 Haziran seçimleri öncesi adına “Türkiyelileşme” denilen barış maskeli oyunla ayrışmanın planları yapılmıştır.

Aslında Demirtaş demektedir ki; Suriye ve Irak'ta başlayan çözülme sürecinin Türkiye’deki ayağı biz olacağız. Bunun en önemli desteğini de uluslararası aktörlerden alacağız. Türkiye üzerinde oynanan oyunun mızrak ucu, taşeronu olacağız. Tarih boyu sömürgeci damarını ve iştahını hep diri tutmuş aktörlerin rotasında ülkeleri, mazlum halklarını ayrıştıracağız, birbirine düşman kılacağız ve birlikte yaşama iradelerini dinamitleyerek kurda kuşa yem edeceğiz...

Bu oyun aslında bir enerji oyunudur. Terörü de, ayrılıkçı hareketleri de besleyen doğal kaynaklar üzerinden yürütülen bir oyundur. Bereketli ve zengin topraklar üzerinde sınır çizme faaliyetlerini uluslararası aktörlerin desteğiyle çizme çabası, kuklalaşma sürecidir. Tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı Coğrafyasında oynanan oyun gibi. O günden bugüne uzanan kukla rejimlerin, kukla devletçiklerin sınırları tıpkı o zaman gibi bugün de başkalarınca yapay olarak çizilmek isteniyor. Yeniden etnik ve mezhepsel farklılıkları düşmanlaştırarak bereketli toprakları ufalamanın çabasına giriliyor. Yeniden masabaşı faaliyet devreye giriyor. Aynı inancın ve kültürün milletlerini darmadağın edebilmenin projesi hazırlanıyor.

Ancak unutulmamalıdır ki; Türkiye ne bir Irak, ne bir Suriye’dir. Bu ülkenin de,  milletinin de üzerinde oyun oynamak, projeler yapmak ve bunlardan sonuç almak kolay değildir. Türkiye’nin bileğini bükmek isteyenler, önce tarihin bileğini bükmeyi başarmalıdır.

Çanakkale’de başaramadılar yine başaramayacaklar...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.