Türkiye’nin Başkanlık Sistemi…

A -
A +

Türkiye’nin önündeki dört yıl son derece kritik bir zaman dilimine işaret ediyor. Bir yandan başlayan kapsamlı yapısal reformların sürdürülmesi diğer yandan yenilerinin başlatılarak uzun soluklu stratejik hedeflere ulaşılması Türkiye’nin önündeki dört yılın yol haritası. Ancak asıl mesele; tüm bu kapsamlı dönüşümlerin ve gelişmelerin güçlü bir sistem işleyişiyle güvence altına alınması ve çağın gerekleriyle uyumlandırılmış, halkın mutluluğunu, refahını ve çıkarlarını öncelikli kılan sivil birikimin ve anlayışın ürünü olan bir anayasanın yapılmasıdır. Bu ihtiyaç sadece Türkiye’nin iç işleyişi açısından değil, dış gelişmelerin sarsıcı gündemi açısından da hayati önem taşıyor.


Bugün açık olarak görülüyor ki; uluslararası arenada yaşananlar iç ve dış gelişmelerin iç içe geçtiği bir mekanizmayla şekilleniyor. Ülkelerin kurumsal yapıları ve işleyişi sadece iç mekanizma açısından değil aynı zamanda dış hamleler açısından da önem kazanmış durumda.

Bu durum Türkiye açısından her zamankinden ve herkesten çok daha fazla önem kazanmış durumda. 13 yıllık istikrara rağmen henüz Türkiye’de kurumsal dağınıklık tam olarak giderilememiştir. Vesayet mekanizmasının önünün tıkanmasına rağmen kurumların yapısal yatkınlıkları sistemli bir dönüşüme ihtiyaç duyuyor. Devlet içinde devlet yapılanmalarına kolayca yeltenmelere, yasama, yargı ve yürütme erkleri ve onların saçaklarındaki kurumlar üzerinden güç elde etme çabalarına yönelik girişimler sistemsel olarak ve sonsuza kadar sona erdirilmesi gerekiyor. Tekil iyileştirmeler, dirayetli yönetim anlayışı ve uygulamaları bu yapısal durumu dönüştürmede bugüne değin önemli adımlar atmış olsa da mesele bu adımların kalıcı bir sisteme dönüşmesidir. Böylece devlet yönetiminde kişilerin yetenekleri, kararlılığı veya sadece parti başarısına dayalı işleyiş değil sistemin güvence altına aldığı ve vesayet damarının, devlet içinde devlet yapılanması çabasının yeniden hortlamasını ve tekrarlanma riskini ortadan büsbütün kaldıran yapısal bir dönüşümün yaşanması gerekiyor.

Zira esas mesele bugün açıkça görülüyor ki, Türkiye’nin sistem sorunu. 1982 Anayasasını yapan darbecilerin refleksi, kendilerini de güvence altına alan, sorumsuzluk zırhına büründürülen cumhurbaşkanı konumunu ve işleyişini yapılandırmaya odaklı olmuştur. Böylece parlamenter sistemi fazlasıyla zorlayan, sistemin şeklini ve yapısını farklılaştıran bir tablo ortaya çıkmıştır. 2010 yılında gerçekleştirilen referandumla cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine karar verilmesi yeni bir mevcut işleyişi temelden etkileyen sayfa açmıştır. Bu durum mevcut sistemin işleyişini ve doğasını değiştirmiştir. Diğer bir ifadeyle parlamenter sistemin kimyası farklılaşmıştır. Yürütmenin başının doğrudan halk tarafından seçilmesi icraata dayalı reflekslerin de yapılanmasına doğal olarak yol açmıştır. Adaylıkla, propagandayla, mitinglerle, vaatlerle, izlenecek politika ve stratejilerle doğrudan halka gitmiş ondan destek istemiş ve sonuçta millet iradesinin yansımasıyla cumhurbaşkanı  koltuğuna oturmuş birini; icradan uzak, halkla temasında doğrudan politika ve strateji üretiminden kaçınılan bir konuma hapsetmek mümkün değildir.

Gelinen bu durum, Türkiye’nin mevcut parlamenter sisteminin değişimine işaret ediyor. Esasen bu yeni durumun düzenlenmesi ve yeni sistemin adının konması gerekiyor.

Zira millet iradesiyle işbaşına gelen seçilmiş cumhurbaşkanı mevcut yetkileriyle başbakanlık müessesiyle muhtemel bir  uyuşmazlıkta sistemin kilitlenmesi ve dolayısıyla yıpranması kaçınılmazdır.

Bu durum mevcut kurumsal yapıların dağınıklığına zemin hazırladığı gibi muhtemel bir cumhurbaşkanı-başbakan uyumsuzluğunda huzursuzluğun doğmasına yol açar. Gelecekte 1 Kasım seçimlerine benzer sonuçların yaşanmaması durumunda yani tek başına iktidar seçeneğinin olmaması durumunda istikrarsızlık riski yüksektir. 7 Haziran seçimleri sonrası bu riski Türkiye fazlasıyla yaşamıştır...

Tüm bu gerçeklerin ışığında Türkiye’nin tüm kurumlarının ve yapısal unsurlarının devlet-millet bütünlüğü zemininde iç bütünleşmesini sağlaması, balıkçı ağını örmesi ve dış hamlelere karşı dayanıklı dirençli bir mekanizmayı yerleştirmesi gerekiyor. Bunun için Türkiye’nin geleceği adına başkanlık sisteminin tüm karalama ve maksatlı perdelemelerden uzak bir berraklık da ortaya konması kaçınılmaz hâle geliyor.

Başkanlık sistemine karşı çıkan muhalefet partilerinin fikri irdelemeyi engelleyecek yapay kalkanlar üretmesi, meselenin gerçek yüzünü örtmeye yaramaktadır. Nitekim bu yapay kalkanlarla, gerçeği yansıtmayan algılar üzerinden korkular üretiliyor. “Diktatörlük” yakıştırmaları, “antidemokratik” iklimin geleceği korkutmaları, esasen başkanlık sistemi üzerinde berrak bir fikri irdelenmenin yapılmaması adına öne çıkartılıyor.

Bu noktada diğer bir fikri engelleme ise başkanlık sisteminin Türkiye’ye özgü yapılanmasıyla ilişkili alanda da yaşanıyor. Türk tipi veya Türkiye’ye özgü başkanlık sisteminin olamayacağına dair fikri bir çarpıtmanın da yaygınlaştırmaya çalışıldığına tanık oluyoruz. Özellikle tercüme akademisyenler eliyle de bu duruma bilimsel bir kılıf arayışı içinde olunduğu da gözden kaçmıyor. Oysa tam aksine her model kendi doğasıyla, sosyolojisiyle, kendi gerçekleri ve her şeyden önemlisi kendi ihtiyaçlarıyla şekillenir. Şablonlar la, eklektik, yamama ve ithal modellerle yerleşik düzen kurulamaz. Esas olan ülkenin gerçek ihtiyaçlarını, milletin beklentilerini karşılayacak bize özgü ve bizim olan başkanlık modelinin üretilmesidir. Bu ihtiyaç sadece Türkiye için değil, siyasal türbülansa uğramış tüm mazlum milletler ve onların coğrafyaları için de ihtiyaçtır.

Bu durum Türkiye için esasen bir zorunluluktur. Ülkenin iç bütünleşmesinin pekişmesi, iç barışımızı bozmak isteyen dış hamlelere sistemin kapatılması, istikrar ve istiklalin bu topraklara hiçbir kuvvetin engellemeyeceği güçle yerleşmesi adına şayet başkanlık sistemine geçilecekse bunun Türkiye’ye özgü bir başkanlık sistemi olması zorunluluktur.

Türkiye’ye özgü veya Türk tipi başkanlık sistemi; üniter yapıya dayalı bir sistemdir. Bunun temelini de 4 ilke oluşturur. Tek Devlet, Tek Vatan, Tek Millet ve Tek Bayrak...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.