"Ona, Keşiş Dağı eteğindeki Kızıl Köşk’ü hazırladım"

A -
A +

"Büyük vaiz efendi gelmiş, 'Bursa, Bursa olalı böyle bir âlim görmemiştir' deyin!.."

 
Bütün umutlar ona bağlanmıştı. Ellerinden geleni de yapmışlardı etkili ve yetkililer. Belli belirsiz dişlerinin arasından; “Sıra bende…” kelimeleri döküldü. Tarak gibi yaptığı elini saçlarına soktu. Gayriihtiyari başını kaşıdı. Bu hareketi sık sık yapardı. Sınır tanımaz duygularının dışa vuruş şekliydi belki de.
Kripto, karmakarışık hissiyatının sürüklediği gizli dünyasında nerelere varıp gelmedi ki? Milleti için kendini feda ediyordu işte. Gidip dönememek, gelip görememek de vardı. İçinde bulunduğu toplumdan kaç kişi bu fedakârlığı yapabilirdi? Evet, sonunda kendini bekleyen hatırı sayılır bir servet, şöhret vardı mutlaka. Cennet gibi muhteşem saraylar, şatolar, altınlı, gümüşlü eşyalar, güzeller güzeli hizmetçiler daha neler, neler? Bu yolculuğun sonunda olabilecekleri düşündü durdu. Artık ağlamıyordu. Kalbi sanki taş kesilmişti. Göğsünde, aha şuracığında hissediyordu ağırlığını. Hafızasındaki kötü, karamsar dünyaları, görünmez bir elle iteleyip, daha aydınlık, neşe dolu, yüzüne gülücükler dağıtan âlemlere yöneldi. Farkında olmadan gevşedi. Dudaklarından; “İşte yaşanılacak yer!” kelimeleri döküldü. Sırıtır gibi oldu…
Toparladı kendini. Işıltılı bu hayallerin bitmemesini istercesine daldı içine. Cennet kendi kafasında ve ellerinin ucundaydı. Eğer bu fırsatı değerlendiremezse sefaletten de bir türlü kurtaramayacaktı. Duyulan saygılar, gösterilen iltifatlar karın doyurmuyordu ki…
Cesaretini son bir defa daha olanca kuvvetiyle topladı. Bulunduğu yere çömeldi. Karşısında kocaman tutuşmuş bir çıra gibi parıldayan güneşe gözlerini dikti. Baktıkça baktı kirpiklerini kırpmadan. Tılsımın bozulacağından korkuyordu. Yanardöner ışıltı, büyüdükçe büyüdü, büyüdü, başını döndürdü. Her şey tatlı bir cümbüşe dönüşüyordu artık...
                        ***
 
       BURSADA İLK GÜNLER...
 
Bursa Ulucami dolaylarında kalın taş duvarlı bir handa hareketlerinden ve giyimlerinden tüccar olduğu belli olan üç kişi, zayıf çelimsiz, yırtık, pırtık eski elbiseli iki kişiyle sohbet ediyordu. Nazik görünümlü tüccar şeytanî bakışlar altında ellerini dilenci görünümlü adamın çıplak yerlerine dokundurmaya çalışarak ona acıdığını gösteriyor, ipek bir keseden çıkardığı akçeleri de kimseye göstermeden cebine koyuyordu. Tüccarlardan göbekli olan diğer fukarayla alakadar oluyor, el-kol hareketleriyle bir şeyler anlatıyordu.
- Büyük vaiz efendi gelmiş. Herkese; “Bursa, Bursa olalı böyle bir âlim görmemiştir” deyin. Çekinmeyin. Zemine, zamana göre bunun gibi laflarla gelen zatı övün. Muhteremi, etrafınızda gördüğünüz herkese anlatın.
Talimatını verip, ilaveten de;
- Efendi hazretlerine Keşiş Dağı eteğindeki Kızıl Köşk’ü hazırladım. Gerekli emniyet tedbirlerini de aldım. Onu merak etmeyin. Siz denilenleri harfiyen yerine getirmeye çalışın, deyip, diğer tüccara döndü. O da beklenen açıklamalarını, dersini ezberlemiş ideal bir talebe edasıyla sıralamaya başladı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.