"Cengâver bir babanın oğluna da bu yakışır..."

A -
A +

"Senin gibi yiğitlere ihtiyacımız var. Bu devlet sizlerin omuzlarında yükselecek."

 
Süleyman Çelebi’yle karşılaşan Doğan Bey;
- Ben de eve gidiyordum amcacığım, dedi. Kafasını geri çevirip, yan gözle uzaklaşmakta oldukları beyaz badanalı evin penceresine baktı. Hayal meyal Gülşah’ı fark etti. Amcasının dikkatinden kaçmadı bu bakışma. Durumu da belli etmek istemedi Süleyman Çelebi.
Biraz daha yürüdüler. Orhaniye’ye gelen üç yol ağzında, ahşap minareli mescidin önündeki meydanlıkta irili ufaklı çocuklar oynaşıyordu. Gelenleri gören yaramazlar koşup Süleyman Çelebi’nin elini öptü. Doğan Bey’le şakalaştılar. Onlar da kiminin saçını okşadı. Kiminin hâl ve hatırını sorup, her biriyle ayrı ayrı alâkadar oldular.
Süleyman Çelebi, Doğan’ının evlenme vaktinin geldiğini, bunu en kısa zamanda halletmenin dünyevi ve uhrevi faydalarını düşündü. Duygularından kurtulmak ve Doğan’ı rahatlatmak için havadan sudan konuşmaya başladı.
- Nişancıbaşı elbiseleri de sana pek yakışmış. Cengâver bir babanın oğluna da cengâverlik yakışır.
- Sayenizde biraz da ilim irfan sahibi olursam
Süleyman Çelebi, Doğan Bey’e döndü. Omuzundan tuttu. Gözlerinin içine mertçe, şefkatle bakarak;
- Şehit kardeşimin yadigârı Doğan’ım. Seni yetiştirmek benim boynumun borcu.
- Muhterem Çelebi amcam. Babamın yokluğunu hiç hissettirmedin. Bana hem amca, hem baba, hem hoca, hem de arkadaş oldun.
- Senin gibi kabiliyetli yiğitlere ihtiyacımız var. Bu devlet, bu millet sizlerin omuzlarında yükselecek. Vazifen büyük. Sorumluluğun ağır olacak yeğenim.
Cümlesini tamamlarken, uzaklara baktı, daldı. Başka bir âlemdeymiş gibiydi;
- Yetişmen gerek yiğidim. Su uyur düşman uyumaz.
- !!!
Mütevazı hanelerinin tam karşısına gelince Süleyman Efendi durdu. Elini başına götürdü. Doğan’a daha diyeceği çok şeyler vardı. Yutkundu. Söylemekten vazgeçti. Yola doğru hamle yaptı.
Pencereden gönlünün sultanı, evinin direği, efendisi Süleyman Çelebi ve biricik Doğan’ının geldiğini gören Matlube Hanım, koştu. Her zamanki tebessümüyle kapıyı açtı.
- Buyurun… buyurun efendiler!
- Önce selam, sonra kelam sultanım. Selamün aleyküm.
- Ve aleykümselam. Hatalarımı yüzüme vurmasan olmaz Çelebi’m.
- Bu hususta kusuruma bakma evimin sultanı. Demesem vebalde kalırım.
- !!!
Matlube Hanım gülerek Doğan Bey’in elinden tuttu. İçeri çekerken de;
- Yavrum, üzerine alma da bütün erkekler böyledir.
- Bütün erkekler mi anacığım?
- Evet.
- Yanlış duymadım değil mi?
- Hayır!.. Hayır hepsi de biraz sertçe oluyor.
- Olur mu be anacığım… Biz de sanıyorduk ki…
- Kadın yumuşak, erkekler de sert, demek istediniz değil mi sultanım?
Diyen Süleyman Çelebi sohbetten de geri kalmak istemiyordu. Lakin aklı, yeğeninde, Doğan Bey’inki de biricik amcasının söylediklerinde, konuştuklarındaydı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.