"Sence, Doğan bu cesareti nereden alıyor Beyim?"

A -
A +
Palabıyık, Erkara’nın, Doğan Bey hakkındaki acımasız tutumuna hayret etti!..
  Palabıyık, aklına bir şey gelmiş gibi kulağına eğildi. “Tecrübelerimi aktarır, size kol kanat gererim. Maziyi unutacak kadar vefasız değilim” diye de fısıldamayı ihmal etmedi. Koyu sohbet, inanılmaz derecede etkilemişti Erkara Bey’i. Birinci adamı Aşır’ı uzakta görünce konuşulanları da yanındakileri de unuttu. Ona duyuracak şekilde haykırdı; - Nerelerdesin be adam? - Geldim beyim geldim! diyerek adımlarını hızlandırdı. Hatta zamanla koşmaya başladı. Bir taraftan da konuşuyor, Erkara’nın sorularına cevap yetiştirmeye çalışıyordu. - Bir emriniz mi var beyim? - Evet bir emrim var. Aşır, soluk soluğa kalmıştı. Erkara Bey’e güvenle ve sadakatle baktı. - Emrinize amadeyim. - Her ne pahasına olursa olsun, Gülşah denen kızı almalıyım. Benim olmalı. Ne yapın, edin getirin. - İlla olacak da beyimiz!.. - Eee! İllası da ne oluyor? - Beyim, şey… Nasıl desem? - Eee! Ne geveleyip duruyorsun? De diyeceğini. - Doğan!.. Erkara, Doğan ismini duyunca iyice fıttırdı. Ağzından salyalar akarcasına kükredi. - Yine mı o? Pislik herif!.. O küstahın haddini bildirmek zamanı geldi, geçiyor artık!.. - İstikbalimizin veziri Erkara Beyimize hakaret etmenin bedelini mutlaka ödeyecek. Cezasız kalmayacak. Palabıyık, bir müddet konuşmaları dinlemekle yetindi. Doğan isminden o da rahatsız olmuştu. Yıllar öncesini hatırladı. Medresede talebeyken amcası Süleyman Çelebi’ye tuzak kurmuş, kapının aniden çarpmasına sebep olmuştu. Amcasının yüzünü, gözünü kan revan içinde görünce, eşek sudan gelinceye kadar dövmüştü onu... Doğan, ne hikmetse hiçbirine benzemiyordu. Yerine göre bir âlim, edip, yeri ve zamanı gelince de bir kahraman asker, komutandı. Az kişide bulunabilecek bu hususiyetlerinden dolayı kıskanılıyor, çekemiyorlardı. Bir türlü bu hakikati, ne Erkara, ne Aşır, ne de Palabıyık sesli terennüm edemiyor. “Nefislerimize uyuyoruz” da diyemiyorlardı. Kendisinin de dağa çıkmasına sebep olanlardan biriydi Doğan. Ondan daha güçlü olduğunu ona göstermek istiyordu Palabıyık. Dediğini de yaptı. Kendine göre başardı da. O, hâlâ amcasının eteği dibinde, sığınmacı gibi bocalayıp dururken, kendisi sultanlığını ilan edecek hâle gelmişti. Duygularına hâkim olmaya çalışarak Erkara’ya sokuldu. - Beyim lakin Doğan bu cesareti nereden almaktadır? - Her şeyden önce Süleyman Çelebi’nin yeğeni, Yıldırım Han çok sever. Çelebi Mehmet’in de çocukluk arkadaşı ve ona da çok güvenmektedir. - Başka?.. - Bu sebepler yetmez mi? Amma o Çelebiyi de, Doğan’ı da hiç kimse benim gazabımdan kurtaramayacak!.. Anladın mı? Kurtaramayacaklar da!.. Erkara’nın, Doğan Bey hakkındaki acımasız tutumuna hem hayret etti, hem de memnun kaldı Palabıyık. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.