“Efendim bu iki mısrada derin manalar gizlidir!"

A -
A +
Doğan Bey, olup bitenleri en ayrıntısına kadar hafızasına kaydediyor ve not alıyordu...
 
 
          YILDIRIM HANIN HUZURUNDA
Muhteşem bir gece yaşanıyordu. Yıldırım Beyazıd Han’ın şanına yakışır bir organize yapılmış, sarayın teşvik ve isteğiyle Doğan Bey’in de içinde bulunduğu genç yeteneklerden bir grup da çağrılmıştı. Doğan, olup bitenleri en ayrıntısına kadar hafızasına kaydediyor, çok mühimlerini ise kimselere hissettirmeden not alıyordu.
Erkara, toplantının baş mimarı olarak oldukça gururluydu. Padişah-ı şahanelerinin iltifatlarına mazhar olmuş, Doğan’ı bir adım daha geride bırakmıştı. Herhangi bir aksilik olmazsa vezir adayları arasına ismini çoktan yazdırmış görünüyordu.
İnsanoğlunun tarihiyle birlikte şiir, edebiyat, sanat ve estetik üzerine çok şeyler yapılmış, yazılıp, söylenmişti. Bu gece Şarkın ve Garbın en seçilmişleri nadide eserlerini sınırsız zarafet ve letafetle Sultana ve muhterem sanatseverlere takdim ediyor, takdir topluyorlardı. Her sanatçı, uzmanı olduğu sahada eserlerinden numuneler sundu.
Hurufi, fiziki görünüş ve giyim ve kuşamıyla oldukça iltifata mazhar oluyor ve saygı görüyordu. Hitabeti, engin bilgisi herkesi imrendirmiş ve hayranlık uyandırmıştı. Şimdiden; “Döneminin en âlimi” denmeye başlanmıştı bile.
Beyazıd Han da aynı kanaate varmıştı ki son sözü büyük bir memnuniyetle Hurufi’ye verdi. O da coştukça coşuyordu.
- İltifat-ı şahanelerinizle mest oldum efendim. Bendeniz, önce devletlu efendimize, hane-i saadetlerine, Devlet-i ali Osmaniye’ye ve bütün mümtaz ahalisine duacıyım efendim. Ömrümün son günlerinde sayenizde kendimi Cennet-i âlâda hissediyorum. Bu müstesna gecenin son beytini içimden geldiği gibi yüksek kabulünüze hürmetlerimle arz ederim efendim, Sultanım.
Çün saçtı gönlüm kuşuna saçtı tane benlerim,
Öldürmesin tutup ki girer kane benlerim…
Daha sonra bu beytin manası sorulduğunda saraya yakın olanlara; “Efendim bu iki mısrada derin manalar gizlidir. Nefsin doyumsuzluğunu, insanı dünyada rezil, ahirette Cehennemlik edenin yine nefis olduğunu, onu alt edip, yener ve terbiye edersek, ebedi saadete kavuşacağımızı anlattım” diyecekti övünerek, gururlanarak.
Yandaşları, yoldaşlarına da; “Saraya girerken kim olduğunu tam bilemediğim bir dilber gördüm. Yanağında iki gonca gibi duran benleri yüreğimi hoplatmıştı. Bir türlü o çehreyi unutamadım. İşte gözümün takıldığı, gönlümün kaldığı o güzeli bir nebze hatırlayarak, kalbimin yarasına merhem sürmeye çalıştım bu mısralarımla” şeklinde açıklayacaktı...
            ***
Yıldırım Han, cengâverliği yanında iyi bir edip, başarılı bir şairdi de. Önemli bir özelliği ise; gözüyle gördüğüne, kulağıyla işittiğine inanır, lakin bunu, kesin hüküm vermede yeterli görmezdi. Hele sağdan, soldan gelen taşıma malumatlarla iş gören, devlet idare eden krallardan, şahlardan, sultanlardan hiç değildi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.