"Haydi yiğidim yolun açık olsun..."

A -
A +
Bu yaşlı harp kurdu paşanın simasında Türk gurur ve vakarının destanı okunuyordu.
  Gazi Evrenos Paşa, ağzını müthiş bir şeyler söyleyecekmiş gibi birkaç defa açtı, kapadı. - Ne zamandan beri başta Padişah efendimiz olmak üzere bütün Osmanlı ricali hayıflanır dururdu. Bu saklı tutulan, saman altında yürütülen faaliyetlerin köklü hâlli için. Sultanımız ferman buyurdular ve dahi sizi vazifelendirdiler. Kâbus denilen melunun durmadan fitne çıkardığını, epey zamandır Osmanlı için tuzaklar peşinde olduğunu biliyoruz, malumumuzdur. Yarından tezi yok, gün doğmadan gidip bu namerde ait bilgileri toplayıp getiresin… diyerek masasının üzerinden aldığı başka bir kâğıdı Doğan Bey’e uzattı.  Onu da öpüp, başına koyan akıncı; -Meraklanmayın Paşam. Bu can bu tende kaldıkça, Padişahımızın fermanı ve dahi siz muhterem paşamızın emri noksansız yerine getirilecektir. -Maşallah! Maşallah!.. dedi. Doğan Bey’i kucakladı. Bu yaşlı harp kurdu paşanın simasında Türk gurur ve vakarının destanı okunuyordu. Bu kadar berbat bir mevzuu fazla deşmeyi münasebetsiz addediyordu. Şaşkın bir sükûn içinde birbirlerini süzdükten sonra babacan bir tavırla; -Haydi yiğidim yolun açık olsun. Dualarımız seninle. Deyip sırtını okşadı şefkatle ve muhabbetle…         *** Hurufi, bir, elindeki kızıl altından yapılmış anahtara, bir de arkadaşlarının zevkten oynaşan hâllerine baktı. Büyük bir meydan muharebesi kazanmış gibi coşkulu ve sevinçliydiler. Kansız bir zafer kazanmanın keyfiyle, sevinçle ellerini ovuşturdu. Gülüyordu bütün benliğiyle. -Yak bir tane bakalım, yorgunluk alır, dedi Kripto Hurufi’ye. O da ağır ve kendinden emin bir tavırla; -Artık bundan sonra içmeyelim derim. Yarına her günden daha uyanık olmalıyız. -Ama cesareti artırır diyordunuz. -Yeteri kadar cesur değil miyim yoksa? Gülüştüler iki kafadar. Saraydan geldikten sonra heyecandan uykuları gelmiyordu. Onlar ufak bir imkân peşindeyken. Şimdi Osmanlı topraklarında bütün kapıları açabilecek anahtar ellerine tutuşturulmuştu. “Bu ne başarı(!), bu ne fırsat! Bu ne talihti… Başımıza devlet kuşu kondu!.. Devlet kuşu!..” diyordu Kripto gülerek. Haşhaşın sarhoşluğu bu zaferin yanında hafif kaldı. Yeni köşkün müdavimleri mest olmuştu. Bu gece haşhaş almadıkları hâlde sarhoştular ayakta duramayacak kadar ve hakikaten. Biraz sonra Erkara, Aşır, Palabıyık’ın da aralarında bulunduğu kalabalık bir grup salonu doldurdu. Gecenin adamı Erkara’nın ağzı kulaklarına varıyordu. Her ne kadar şımarık görünmek istemese de her hâlinden belli oluyor, hatta taşıyordu. Gizli bir sır söylüyormuş gibi başını salladı. Kripto’ya eğildi; -Bursa’da bu gece en büyük hadise yaşandı. Bütün konaklarda herkes şiir ziyafetini, siz muhterem zevatı… Sözünü tamamlamaya fırsat vermeden düşüncelerini ilave etti Kripto; -Tabii bir de muhterem Erkara Beyimizi konuşuyor. Erkara, gülmekle yetindi. Sözünü tamamladı. - Yarınki cuma vaazını da dört gözle bekliyorlar Efendim, dedi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.