Aşır’ın açıklamalarından cesaret almıştı Erkara!..

A -
A +
Kara kıllı ellerini, yumruk yemiş gibi eğilmiş, bükülmüş burnuna götürdü, gıdıklar gibi kaşıdı.
 
Erkara, Aşır ve Palabıyık, Kripto ve arkadaşlarını Karahan’a kadar getirip kapı önünde bırakmış, kimseciklere görünmeden de geri dönüyorlardı.
Aşırı yorgunluklarını biraz gidermek ve hayvanların karnını doyurmak için bir göze yakınında durdu, yanlarında getirdikleri yiyecekleri çıkarıp uygun bir yere koydular. Atların dizginlerini çözdü, uzun bir iple ağaçların dallarına bağladı, otlamalarına ve su içmelerine imkân verdiler.
Burası, üzeri kuşburnu, ahlat, çeşitli yabani meyve ağaçlarının bulunduğu iki tepe arasında kalan, soğuk buz gibi bir kaynak suyunun çıktığı, harman yeri büyüklüğünde düzlüktü. Kaynağın akarı, iki tarafı güz çiçekleriyle bezenmiş, tere otlarıyla yeşermiş bir derecik olarak vadinin derinliklerine doğru akıp gidiyordu.
Yazın yağmursuz günlerinde kavrulmuş otlar, sararmış ağaçlar, büyük çatlakların oluştuğu toprak patikalar, kızgın bir güz güneşiyle yeniden tutuşmuş gibiydi.
Kolay kolay insanların uğramadığı vahşi bu tabiat parçası, bir zaman da Kripto ve arkadaşlarını ağırlamıştı.
Erkara, tencerede kaynayan su gibi, kabarcıklar çıkararak fokurdayan kaynağa yanaştı. Sağ elini bir tarafa, sol elini öbür köşeye, dizlerini de, yarısı suyun içinde, yarısı dışında olan taşların üzerine koydu. Başını eğdi. Suda akseden yüzünü gördü. Seyretti bir müddet. Yorgunluk, uykusuzluk, güneş, toz ve topraktan dolayı daha bir çirkinleşmiş ve korkunç hâl almıştı. Doğan’ın parlak, açık alnı ve güzel yüzüyle kıyas etti elinde olmadan. Gayriihtiyari bir hareketle sudaki hayalleri eliyle bozdu. Ağzını kabarcıkların üzerine dayayarak kana kana içti. Doğrulurken sol elinin tersiyle ağzını sildi. Suyun akarına doğru bir şey varmış gibi tiksinerek tükürdü.
Yanlış anlaşılmamak ve güvenlerini kaybetmemek için arkadaşlarına hissiyatını açıklama ihtiyacı duydu.
- Evet ben bu adamların bilgi, beceri ve çalışmalarından çok istifade ettim. Eğer bu cuma namazında olanlar çabuk hissedilmeseydi yine faydalanacaktım.
- Anladığımız kadarıyla seni vezir olarak görüyor ve düşünüyorlardı, dedi Palabıyık.
- Saraya yakın olmasaydım. Onlar da öyle düşünemezlerdi. Demek ki bende o kabiliyeti, o mahareti keşfetmişler.
- Sen olmasaydın Bursa bugünkü hâle gelemezdi. İnsanlar bazı hakikatleri duymayacak, bilemeyecekti.
- Artık söylenecek, söylendi. Denmeyecek herhangi bir şey kalmadı. Bundan sonrası bizim gayretlerimize bağlı, deyip ufuklara baktı… Baktı…
- Ya onlar, ya biz.
- Başarısız olursak, yandık demek.
- Bu ittifakımız meyvelerini verdi. Fakat ben olmasaydım. Ben! Ben!
Aşır, fazla övünmesine fırsat vermeden lafa girdi. İstikbalinin parlak olduğunu, bunu yakinen görür gibi hissettiğini, onun için de daima yanında olacağını bir daha tazeledi.
Erkara, Aşır’ın açıklamalarından cesaret almıştı. Sararmış otlara uzattığı ayaklarını karnına doğru çekti. Kara kıllı ellerini, yumruk yemiş gibi eğilmiş, bükülmüş burnuna götürdü, gıdıklar gibi kaşıdı.
- Hele o günler gelsin. Görün bakın neler olacak?
- Sana güveniyoruz dostum, diyen Palabıyık da Erkara’ya yanında olduğunun işaretini verdi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.