Sarıkız’ın kalbi duracak gibi oldu, elleri terledi...

A -
A +
Doğan Bey, bu sevgi ve saygı gördüğü ailenin biricik kızını kırmak istemiyordu...
    Doğan Bey, kendilerine çok şey borçlu olduğu bu insanların kırılmamasına, incinmemesine çok dikkat ederdi. Memnuniyetle bardağı aldı, iştahla kafasına dikti. - Ooh! Mis gibiymiş. Eline sağlık… Allah razı olsun… Doğan Bey, ayranı içerken Sarıkız yatağın kenarına ilişti. Elinde olmadan gözlerini dikti, hayranlıkla seyretti. - Başka bir isteğin varsa eğer!.. - Vardır… Sarıkız’ın kalbi duracak gibi oldu. Elleri terledi. “Acaba benden ne istiyor olabilirdi?” diye içinden geçirdi. Sonra da; - Çekinme!.. Söyle yiğidim!.. Ağzından dökülecek kelimeleri sabırsızlıkla bekliyordu. Hareketlerinden kendine karşı bir meyil olmadığını hissediyor, üzülüyordu. “Belki de ben anlayamıyorum” diye düşünüyor, dikkatli olmaya çalışıyordu. Söyleyeceklerinin arasından bir şeyler bulup çıkarmak için gözünü, kulağını dört açıyordu. Her şeyini vermeye hazır ve razı olduğu bu özü, sözü dosdoğru adamla aralarında uçurumlar vardı. Oysa nice bey, paşa çocukları etrafında kur yapmıştı. Hepsi de yakışıklı yiğit delikanlılardı. Onlara karşı hiçbir alâka duymamıştı. Bu Doğan denilen adam aklını başından alıyordu. Duygularına hâkim olamıyordu onu görünce. Şuracıklarından bir şeyler kopup geliyordu. Rüyalarını, hayallerini süsleyen bu genç Türk beyini babası da çok seviyordu. Doğan Bey, kendine karşı masum aşk duyguları besleyen, bu sevgi ve saygı gördüğü ailenin biricik kızını kırmak istemiyor, her şeyi açıkça konuşamıyordu da. Eşyalarını toplarken bir taraftan da onun çocukluk hatıralarına döndü. Aklında kalanlardan bahsetti bir müddet. Beş, altı yaşındayken derede onun için su değirmeni yapmıştı. Bir başka gün beşik, sofra, oklava, tas, tencere. Sarıkız hepsini de daha dün gibi hatırladığını, bazılarını hâlâ sakladığını, isterse getirebileceğini söyledi. Dereden geçerken suya düşmesini konuşurken gülüştüler. Doğan Bey daha fazla oyalanmamak için; - Şu aşağıdaki zevat çok gürültü yapıyor… Çıkarken kapıyı sıkıca bir örtersen makbule geçer bacım. - Elbette efendim. Cevabını vererek kalktı. Sarıkız’ın keyfi kaçmıştı. Doğan Bey “bacım” kelimesinin üstüne öyle basıyordu ki, bütün ümitlerini yıkıp götürüyordu. Kolu, kanadı kırılmış olarak odayı terk eden Sarıkız’ın ardı sıra bakan Doğan Bey’in kulaklarında, hocası Emir Sultan hazretlerinin müşfik sesi, azgın nefsini dizginliyor, gönlüne huzur veriyordu. Dertlere deva, yaralara merhem olan muhterem efendisi imdadına yetişmişti. İşte alışık olduğu, hiç unutmadığı O ses, ılık bir meltem gibi ruhunu serinleterek yankılanıyor dalga dalga... “Bir kimse kusur günah işlediği zaman utanmıyorsa, yaşlandığı zaman pişmanlık duyup kötü işlerinden vazgeçmiyorsa ve tenha bir yerde olduğu zaman Allahü teâlâdan korkmuyorsa bilsin ki onda hayır yoktur. Bahçıvan, bir gül yetiştirmek için, bin dikene su verir...” Gülüyordu Doğan Bey... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.