Kripto, süslü eteklerini toplayarak içeri girdi...

A -
A +
Kâbus, bugün farklıydı. Hızlı hızlı yürüyor, bağırıp çağırıyor, kahkahalar atıyordu.
 
 
Kâbus, zalim olduğu kadar da korkaktı. Kendinden güçlü biriyle karşılaşsa tuhaf hareketler yapar, ya bağırır, ya iyice küçülerek varlığını gizlerdi. Daha önemlisi de hemfikir görünür, birlikte olmak, ortak iş yapmak için tekliflerde bulunurdu.
Türklerin ilerlediğini, er geç buraları da elinden alacaklarını duyunca da bütün Osmanlı düşmanlarını ayağa kaldırmış, Kripto’yu içlerine kadar göndermişti. Aslında cimri olmasına rağmen bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmamıştı.
Gece, geç saatlere kadar sürecek eğlence başlamadan Kripto’yu özel odasına çağırdı. Bu büyük bir iltifattı. Çok az kişiyi, ancak masallarda görülebilecek şıklıktaki odasına alırdı. Kendi zevkine göre eski şatonun en tepesine yaptırdığı yer, ferah, havadar, gündüz ve gece fevkalâde aydınlık oluyordu. Dört duvardaki geniş pencereler sayesinde, yüksekten, kuş bakışı çevre, her yönden rahatlıkla gözlenebiliyordu. Gündüz başka güzel, gece bir başka güzeldi. Hele yağmurlu, karlı havalarda bulutlara doğru nihayetsiz yükselen, çekicisi olmayan büyük bir Noel arabasını andırıyordu. Duvardan duvara çepeçevre sıralanan oymalı altın kaplama koltuklar, pencere aralıklarını tavana kadar dolduran kristal aynalar, odanın muhtelif köşelerine serpiştirilmiş dedelerinin altın maskları, tunç büstleri, tabanı kaplayan nadide Türkmen halıları ahenkli bir uyum içinde göreni hayran bırakıyor, hipnotize ediyordu.
- Bugün iki sevincim var. Biri Prenses’ime sağ salim kavuştum. Diğeri…
Kızlara altın dolu keseleri veren Kâbus, durakladı bir müddet. Sonra gülümsedi. Hin hin baktı.
- Onu siz de biliyorsunuz!..
- !!!...
Kâbus, bugün farklıydı. Hızlı hızlı yürüyor, bağırıp çağırıyor, kahkahalar atıyordu. Vadiye hâkim köşeye oturdu. Hizmetçiler, çeşitli renkli şişelerde dedelerinin dedelerinden kalma, yıllanmış şaraplar ve billurdan kadehlerle çıkageldiler. Fildişi masanın üzerine koydu, geri çekildi, beklediler. Bu arada kapı tıkladı. İnce, insanın içini gösteren ipekten tüllerle tepeden tırnağa kadar bezenmiş üç kız girdi, yerlere kadar eğildiler.
- Sizi dinliyorum!
- Efendimiz, Kripto Efendi teşrif ettiler.
- Hemen gelsin.
Kızlar, başları yerlere kadar eğik olduğu hâlde geri geri çekilirken, Kripto da süslü eteklerini toplayarak içeri girdi. Neşeliydi. Arkasında yine aynı şekilde giyinmiş kızlar onu takip ettiler.
Kâbus, elindeki dolu, kadehle ayağa kalktı. Hizmetçi kızlar, vazifelerini ezberlemişçesine biri bir kadeh, diğeri şarap şişesini, bir başkası da etrafı dantelli bembeyaz peçetelerle Kripto’nun önünde hazır hâlde yerlerini aldılar.
Böbürlenen bir edayla;
- İşte mükafatın!.. diyen Kâbus’un eli, kızları ve tuttuklarını işaret ediyordu...
                    ***
Şato gece âlemleri bir başkadır burada. Tarla, bağ, bahçe ve çeşitli işlerde çalışmış, alışverişlerde yorulmuş yüzlerce insanın, dört gözle beklediği tek mükafatlarıydı. Bunu ancak yaşayanlar bilir. Hurufi ihtiyar, bu cümleleri içinden geçirirken gözü Doğan Bey’e takıldı. “Bu da kim?” dedi. Bakakaldı öylece. Bir yerlerden tanıyor muydu? Yoksa güçlü, kuvvetli yapısı mı, ne dikkatini çekmişti? Çok güvendiği hafızasını zorladı, bir ipucu bulamadan iki arkadaşıyla sütunların arasında kayboldu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.