"Ben sevinmeyeyim de kimler sevinsin, söylesene Matlube’m"

A -
A +
"Rüyada âlemlerin efendisi sevgili Peygamberimizi görmek ne büyük saadettir..."   Süleyman Çelebi heyecan içinde rüyasını anlatıyor, Matlube Hanım da pürdikkat dinliyordu: - Her defasında bembeyaz karlı dağlar, yeşil uçsuz bucaksız ovalar, şırıl şırıl akan, köpükleri arşa yükselen şelaleler görüyordum rüyamda. Bu gece kâinatın efendisi, sevgili ve şerefli Peygamberimiz, Hazret-i Muhammed Mustafa’yı da gördüm. Tebessüm ediyordu. - Allahümme salli alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âli seyyidinâ Muhammed. - Rüyamda, koşarak Emir Sultan Hazretlerine gittim, anlattım. O da muvaffak olacağıma yorumladı. “Emir Sultan’ın önce Allah’a yalvar, münacat et, sonra sevgili Peygamberimizin velâdetini, mirâcını ve insanoğlunu anlat. Dua ile bitir” emri çok açık ve netti. - Yani neyi, nasıl yazacağını da öğrettiler. - Aynen öyle sultanım. İlk beyitleri de onlar okudular bak şöyle buyurdular; “Gerçi yanlış söyleyen çok dürur”  diye değil. “Allah adın zikredelim evvelâ”  diyerek başla, buyurdular. - Ben sevinmeyeyim de kim sevinsin, söylesene Matlube’m. Hadi durma cevap ver. Kafam berrak, dimağım açık, huzurum yerimde. Şu anda yüzlerce beyit dilimin ucundan, kâğıtlara dökülmeyi bekliyor sultanım. Heyecanlanıyorum elimde olmadan, diyen Süleyman Efendi, içinde bulunduğu manevi haz ve hâlden ne söyleyeceğini ne yapacağını bilemiyordu. Karı koca mutlulukla bakıştılar. Sonra da güneşin ilk ışıklarıyla Emir Sultan Hazretlerinin dergâhına gitmek için refikasından müsaade ve dua istedi. Ne zamandan beri ilk defa huzurla dolu, heyecanla taşıyorlardı iki güzel insan.              *** - Rüyada âlemlerin efendisi sevgili Peygamberimizi görmek ne büyük saadettir. Gülümsemesi, yazacağından memnun olacağına, beyaz ve yeşillik, muvaffak ve muzaffer olacağına, su, ilme, alabildiğine uzayıp giden ovalar, uzun seneler dilden dile düşmeyeceğine, köpükleri arşa yükselen gümbür gümbür şelaleler, herkes tarafından beğenileceğine delalet eder Çelebi’m. Bütün güzelliklerin hepsi de toplanmış bu rüyada. Ne diyeyim. Afiyet olsun. Süleyman Çelebi, daha rüyasını anlatmadan cevabını almasına hayran olmuş, sevinci kat kat artmıştı. Bütün olanlar mânevi bir ikaz, işaret ve müjdeydi. Tatlı hayallerinden Emir Hazretlerinin müşfik sesiyle uyandı; - Rüyan mübarek olsun. Gönlün Efendimizin muhabbetiyle dolsun. - Âmiiin efendim. - Kalemin kuvvetli, sözlerin tesirli, yazacakların kıyamete kadar söylenir olsun… - Âmin!.. Âmin!.. - Gördüğün rüya, hayra alamet ve dahi pek bir makbuldür Süleyman Çelebi. Gayrı, dilin kelama… Kalemin kâğıda küsmez olur inşallah… Yürüdüler, mermer döşeli bir taşlığa girdiler. Kapıya yaklaşırken vedalaştılar. Süleyman Çelebi, hızla merdivenleri indi. Talebelerden bir grupla karşılaştı. Selamlaştı. Sevincinden koşmamak için kendini zor tutuyordu. Süleyman Çelebi’nin, Doğan’ın akıbetini düşünmesi, acısını bir kat daha arttırmış. Üzüntü, istihare, Emir Hazretlerinin tavsiyeleri dilini açmıştı.DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.