Mısraları duyan âşık oluyor tekrarlama ihtiyacı duyuyordu

A -
A +
Mevlid-i şerif, binlerce insanın ağzından aynı heyecan, aynı aşk ve inançla tekrar ediliyordu...
 
Gülşah, Matlube Ana, iliklerine kadar mutlu olmuştu. Böyle civanmert biri tarafından sevilmek, onun gönlüne taht kurmak ne büyük saadetti.
Birbirine eklenerek, dalga dalga Mevlid-i Şerif, Beyaz Konak’a kadar ulaşmıştı. Konuşmalar kesildi. Kulaklar kabartıldı. Yüzlerde, tertemiz umutların, muhabbetin izleri okunuyordu. Bahçedeki kuşlar daha bir neşelenmiş bu havaya iştirak eder gibi cıvıldaşıyordu.
Vâr iken ol yok idi ins ü melek,
Arş ü ferş ü ay ü gün hem nuh-felek.
     
Yâradılmış cümle oldu şâdumân,
Gam gidûb âlem yeniden buldu cân.
 
Cümle zerrat-i cihân edip nidâ,
Çağruşûben dediler ki merhabâ.
 
Merhaba ey âl-i sultân merhabâ.
Merhabâ ey kân-ı irfân merhabâ.
Sesi duyan âşık oluyor, tekrarlama ihtiyacı duyuyordu. Mevlid-i şerif, binlerce insanın ağzından aynı heyecan, aynı aşk ve inançla tekrar ediliyordu dur durak bilmeden. Öyle bir büyümeydi ki caddeler, sokaklar taşıp Uludağ’ın yamaçlarından vadileri aşıyor, ortalığı çınlatarak yankılanıyor, yankılanıyordu.
Padişahtan dağdaki çobana kadar herkes bu ihtişamlı koronun üyesi gibiydi.
Yâ ilâhi ol Muhammed hürmeti,
Ol şefâat kân-ı Ahmed hürmeti.
               ***
Bursa, ağır kış günlerini çoktan geride bırakmış, güllük güneşlik içindeydi. Yıldırım Han’ın kaldığı saray, günün ilk ışıklarıyla parıl parıldıyordu. Padişah, artık ileriye dönük planlarını, mermer havuzlu rengârenk güllerin, lalelerin süslediği geniş, ferah bahçesinde yapıyordu.
Bütün çeriler, sipahiler eğitilmiş, giyim, kuşam ve donanımlarıyla zamanın en iyi ordusu hâline getirilmişti. Serhat boyları daha güvende, daha emin ellerdeydi. Yeni kuşak akıncılar, beyler tecrübelerini artırmışlar, devletin her kademesinde ihtiyaç duyulan yer ve bölümlerde vazife bekliyordu.
Bir karabasan gibi üzerlerine çöken Kâbus, Kripto, Hurufi belası kökleriyle birlikte kazınmış, hiçbir emare, hiçbir iz kalmamıştı. Sevgili Peygamberimizin müjdesine mazhar olabilmek için Boğaz’ın en dar yerinin Anadolu yakasında Güzelcehisar yapılmış, Anadolu ve Rumeli’deki kıpırdanmalar, ayaklanmalar köklü bir şekilde bastırılmış birlik, beraberlik iyice pekiştirilmişti.
Doğan Bey’le Gülşah’ın, Hasan Bey’le Meryem’in, Atmaca Nuri Bey’le Sarıkız’ın düğünleri birlikte yapılmış, ilk defa Mevlid-i Şerif okutulmuştu.
Bu düğünden sonra bütün Osmanlı diyarında evlenme, doğum, vefat ve sünnet merasimlerinde, cemiyetlerinde Süleyman Çelebi’nin ihlas ile yazdığı Mevlid-i Şerif okunur oldu. Bu öyle bir alışkanlık kazanacaktı ki yüzyıllar boyunca aynı tazeliğinde ve aynı heyecanla okunup gidecekti…
Padişah Yıldırım Han, ikinci İstanbul kuşatmasını bir şartla kaldırmıştı. Şehirde bir Türk Mahallesi kurulması ve hayatlarını rahat devam ettirebilme imkânı tanınması kaydı şartıyla. Bu iş için biri lazımdı. Çok düşündü. İstişare etti. Bu mukaddes vazifeyi yüklenebilecek adam çoktu. Bu kadar ehil insanların içinden Doğan Bey’i çağırdı. Görevi ona verecekti.
Bütün devlet ileri gelenleri oradaydı. Önce Süleyman Çelebi Mevlid-i Şerifi okudu. Hatıralar canlanmış, duygular sel olmuştu yine.
Âmine hatun Muhammed ânesi,
Ol sedeften doğdu ol dür dânesi.
 
Çünki Abdullah’dan oldu hâmile,
Vakt erişti, hefte vü eyyâm ile.
 
Hem Muhammed gelmesi oldu yakin,
Çok alâmetler belirdi gelmeden.
                      SON
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.