“Sakinleş, şöyle baştan sona kadar tek tek oku!"

A -
A +
Kızın elindeki kâğıda boş gözlerle bakarken aklına takılan bir meseleyi sormadan edemedi.
 
Tedirginlikle birlikte heyecanlıydı herkes bugün;
“Efendi Hazretleri beklediğimiz nâmeyi göndermiş alelacele…”
Birkaç kere katlanmış kâğıdın son katını da nazikçe açtı. Büyülü gözlerle baktı. Kekeleyerek ve sessizce okumaya başladı. Periza Ana hâlâ beklediği cevabı alamamış, merakını da tam giderememişti. Beyin duygusallığına şimdi de Mahperi’nin eli ayağının birbirine karışması eklenmişti.
“Söylesene kızım! Ne yazmış Efendi Hazretleri?”
O satırlara öyle dalmıştı ki, denilenleri duymadı bile. Yalnız yan gözle uzakta odun kırmaya çalışan Beybabasına bakıp onu kendi işinde görünce;
“Anacığım!… Ben aradığımı da, beklediğimi de buldum!..”
“Aa güzel kızım çatlatma beni, de hele! Ne kaybetmiştin ki şimdi de buldum diyorsun?”
“!!!”
Birkaç defa derin derin soluklandı. Yalandan öksürüp boğazını temizler gibi yaptı. Eliyle kâğıt üzerinde bir şeyleri gösterdi.
“Saâdetli Sultanımız, rehberimiz Timur Han Hazretleri’ne sorduğumuz sualin cevabı işte… Geldi oh! Rahatladım elhamdülillah…”
“!!!”
“Gönül huzuruyla; ‘Olamaz! Hayır!’ diyebilirim artık.” Anne korkuyla karışık telaşlanırken sağına, soluna bakındı elinde olmadan.
“Kızım, iyi düşündün mü? Sonra pişman olmayasın!”
Mahperi, çevresine bir göz atıp mühim sırrı paylaşıyormuş edasıyla Periza Hanım’ın kulağına eğildi;
“Biliyorsun karar vermekte çok zorluk çektik anacığım… Evlilik bu… İşin şakası olmaz!.. Süslü laflara, ihtişamlı istikbâle baksaydık alüyyül âlâydı tabii…”
“Bilmem mi? Kızım devlet kuşu…”
Daha fazla konuşmasını istemiyordu. Kendisine çok emeği geçen, ömür boyu minnettar kalacağı bu insanın;
“Yorulma ve dahi üzülme…” mânâsında sözünü kesti.
“Kuşu, muşu yok güzel anacığım… Ben ‘hayır’ cevabını o zaman verecektim ama… Ona sormak daha iyi olur dedim, malûmunuz…”
“Sakinleş, şöyle baştan sona kadar tek tek oku da ben de rahatlayayım a güzel kızım.”
“Peki anacığım.”
Uzaktan takip eden, gözetleyen biri var mı kabilinden önce Kızılhan’ın taş duvarlarına, sonra da tâ karşılara baktı. Gözlerinin içi gülüyor, değirmen taşı gibi dönüyordu fıldır fıldır. Okuma tamamlandıktan sonra dönüp ana bellediği, evini paylaştığı, lokmasını bölüştüğü vefakâr kadının boynuna sarıldı;
“Görüyorsun anacığım, evimizde kaldığı o günü hiç unutmamış. Hizmetlerimizi hatırlamış. Hemen de cevap vermiş. Sıkıntıma derman olmuş… Allahü teâlâ razı olsun!”
“Âmin kızım! Âmin! Cenâb-ı Allah başımızdan eksik eylemesin Devletlû âdil Sultanımızı…”
Kızın elindeki kâğıda boş gözlerle bakarken aklına takılan bir meseleyi sormadan edemedi.
“Yalnız… Sona ilâve ettiğini tam anlayamadım…”
Heceleyerek, üstüne basa basa tekrar okudu.
“Kısmetini bekle… O kendi gelecek inşallah…”
“Büyüklerin işine akıl, sır ermez!”
Rüstem Bey, “Eli işte, gözü oynaşta” misâli aklı fikri gelen nâmede ve yazılanlardaydı. Kızı gibi sevip sahip çıktığı, büyüttüğü evinin bir parçasını ve refikasını kaçamak gözlerle takip ediyor içinden de; “Kadın kadına rahat olsunlar, zorlanmasınlar” diyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.