“Sen başına ne geleceğini biliyor muydun Canali’m?”

A -
A +
Canali, öyle bir nârâ attı ki gecenin derinliğinde ortalığı çınlatarak yankılandı!..
 
Adamlar korku dolu gözlerle kazılmış bacadan aşağılara bakıyorlardı. Canali acıyla dişlerini sıktı:
“Hele şu leş yiyici sırtlanlara bak! Gecenin köründe dama çıkmışlar! Doğan Bey’ime tuzak kuruyorlar akıllarınca! Daha düne kadar eş, dost, ahbap görünüp kapıdan girenler, birdenbire ne oldu da bacadan inmeye başladılar? Sizi gidi ödlekler! Uyuz çakallar, namussuz, alçaklar!”
Hâlâ fısıldaşıyorlardı. Onun büyük ve kavi karakterine karşı kendilerinin de hile ve kurnazlıkları gibi bir hakları olduğunu söylüyor, fırsatları değerlendiremezlerse başlarına belâ olacağından dem vuruyorlardı utanmadan. Biri de durmadan çukurun içinden toprak atıyordu.
Canali, saklandığı yerden olanları görüp işitince, dünkü hâtırasını süratle hayalinden geçirdi. Göğsünün kabardığını hissetti. Geriye döndü. Karanlık içinde başka bir şeyler arasa da göremedi. Öyle dalmışlardı ki... Etraflarına bile bakmıyorlardı. Heyecan had safhadaydı. Büyük bir adam tavrıyla duvarın en ucuna çıktı:
“Heeeyt, alçaklar!” diye öyle bir nârâ attı ki gecenin derinliğinde ortalığı çınlatarak yankılandı. Uzaktan köpek ulumaları, kuş uçuşmaları bazı kapıların, pencerelerin açılıp kapanma sesleri birbirine karıştı. Bu arada bacadakiler baskına uğradıklarını sanarak tabana kuvvet atladıkları gibi karanlığın içinde kayboldular.
Her şeyden haberdar olan Doğan Bey, Canali’nin gecenin bu köründe bu kadar azman insana karşı koyma cesaretine şaştı. “Rüya mı görüyorum yoksa!” diyerek hayretini gizleyemedi. Gözlerine ve kulaklarına inanamıyordu.
Bulunduğu yerden çevik bir hareketle inen Canali, fırlayıp kenarda duran kara kazana şiddetle tekme, tokat girişti. Onu parçalamak istediyse de eli, ayağı yandı. Öfkeyle geri çekildi. Kazılmış yerlere baktı. Bu arada Doğan Bey saklandığı yerden kalktı. Bacaların üzerinden atlayarak hâlâ bir şeyler yapmaya çalışan bu gözü kara Osmanlı gencini kucakladı. Onu göğsüne bastırıp alnından öptü...
“Canali’m! Yiğidim!”
“Sen başına ne geleceğini biliyor muydun?”
“Her zaman, her şey olabileceğine hazırdım…”
“Bacayı delip kaynamış kızgın yağ dökeceklermiş alçaklar!”
“Onların fikri… Rabbim ne demişse o olur.”
“Müthişsin Doğan Bey’im!”
“Bir akıncı yedi canlı, dört gözlü, sayısız kulaklı, çok dilli ne bileyim çok çok farklı olmalı ki hizmet edebilsin, hayatta ve ayakta kalabilsin Canali’m…”
“!!!”
“Bak, sen de bu vakitte ayaktasın…”
“Siz de…”
“İki mühim misafirimi bekliyordum.”
“Kimler?”
“Hasan ve Atmaca Bey karındaşlarım. Neredeyse görünürler.
“Çok sevindim adınıza.”
“Tabii asıl arkadaşımız sensin. Bak en kötü anımda imdadıma yetiştin.”
“Benimkisi farklı Beyim…”
“Hepimizinki de… Neticede düşmanı kaçırttın ya!”
“Onlar sizin uyanmanızdan korktular.”
“Yok, sen kaçırttın! Hem de fena korkuttun!”
“Bilmem…”
“Ben biliyorum ve de doğruyu söylüyorum.” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.