“Onların icabına bakmışlardır sen hiç meraklanma…”

A -
A +
“En iyi kutlama, buraların hep bize kalması. Sil baştan yeniden toparlanmamız lâzım.”
  Haydutlar, yine de tedbiri elden bırakmıyorlardı: “Doğan teslim ol!” “Hadi gel teslim ol kurtul!” “Bu kadar cengâverle nasıl olsa baş edemezsin! Gel kan akmasın diyoruz!” Doğan Bey’in sesi soluğu çıkmayınca öldüğünü sanıp yavaş yavaş daha ileriye doğru yürüdüler. Dik yolun önünü, arkasını karış karış aradılar. Bir çamın dibinde Doğan Bey’in paramparça olmuş doru atından ve kana bulanmış taş ve ağaç parçalarından başka bir şey bulamadılar. Koca taşların altında sıkışmış kanlı kumaş parçalarını görünce de: “İşi bitti pis Osmanlının!” “Kızgın yağda haşlayamadık.” “Bu sefer koca kayalarla taşladık.” “Şiir gibi oldu.” “Ya diğerleri?” “Mühim olan buydu. Onlardan ikisini geç. Biri kadın, diğeri tecrübesiz bir hizmetçi.” “Ya pehlivanlar…” “İcabına bakmışlardır oradakiler. Sen meraklanma…” “Zaferimizi kutlayalım!” “En iyi kutlama, buraların hep bize kalması. Sil baştan yeniden toparlanmamız lâzım.” “Timur ile Yıldırım bakalım ne yapacak?” “Hele birbirlerini yesinler, sen o zaman gör bayramı…” “Hangisi galip gelir dersin?” “Onu bunu bilmem ama şimdilik biz kazandık…” Neşeyle gülüşüp söyleşmeleri uzadıkça uzadı. Kahkahalarının yankıları dağı taşı inletiyordu. Baskın yapmış eşkıyaların keyifleri yerindeydi. O vakitten beri Doğan Bey’in adamlarına da rastgelen yoktu. Karşı yamaçlarında hayvanlarını otlatan çobanlar: “Ormanın içine doğru koşarak bir karaltı girdi ama ayı mıydı ne olduğunu tam anlayamadık…” dediler. Bu malûmattan başka bir şey de edinemeyen Serçetutan: “Ormanı yakın!” talimatını verip diğer Osmanlıları yakalamak için yine üç ayrı koldan harekete geçtiler. Olanca güçleriyle atlarını mahmuzladılar. Vadi toz içinde kalmıştı. Yakın köylerden topladıkları Müslüman kılığındaki Hurufîler, üç akıncı ile iki tecrübesiz genci yakalamak ve katletmek için koca ormanı ateşe vermede bir beis görmediler. “Eğer ölmediyseler şimdi can havliyle ortaya çıkarlar...” “Pusudaki keskin nişancılar da ok yağmuruna tutar.” “Çakır Vezir, hepsini temizleyin talimatı vermiş.” “Serçetutan daha durur mu?” Dumanları göğe yükselen alevler, gittikçe yayılıyordu. Bundan sonra Osmanlı akıncılarından kaçıp kurtulan hiç olmayacaktı.               *** Cuma namazı çıkışında birkaç cemaatle hanesine doğru giden Emir Sultan Hazretleri, fevkalâde düşünceliydi. Ne sokaklarda, ne de saray çevresinde eski mesut günlerden eser göremedi. Sanki sessiz, sedasız fitne denen bir fırtınanın rüzgârları bu muazzam sarayın içini, dışını birbirine katmış, mutluluk denilen ne varsa alıp götürmüştü. Yol güzergâhı üzerindeki küçük nilüferli göl, zümrüt gölgeler içinde uyuyor gibiydi. Ne yüzen ördekler, ne uçuşan kuş sürüleri vardı ortalıkta. Sanki hepsi de bir korkunç felâketin haberini almış yuvalarına gizlenmişlerdi… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.