“Etrafınız sarıldı! Haydi gelin teslim olun!.."

A -
A +
Son gelen haberler anında yayıldı. Çakır Vezir’in büyük bir lağım açtığı söyleniyordu.      Kim olduğu ve nereden geldiği belli olmayan bir çift ayak patırtısı, sisler içinde yavaş yavaş beliriyor, ileri geri, yaklaşıp uzaklaşıyor, ha bire gezinip duruyordu. Sanki bir şeylerin olacağını sezinlemiş başıboş köpekler, gittikçe artan ürkütücü ulumalarıyla korku salıyor, lâkin aldıkları emir gereği siperlenmiş akıncılardan yine çıt çıkmıyordu. Ne kadar zaman geçtiğini kimse kestirememişti. Elden ele dolaşan bir işaretle herkes olduğu yerden kalkıp ağır adımlarla hedeflerine doğru sızmaya başladı. Bastıkları yerleri net göremeyen akıncılar, savaş düzenindeymiş gibi bağrışmadan, duyduklarını tekrarlayarak, dirsekleriyle, kalkanlarıyla birbirlerine dokunarak sesin geldiği tarafa doğru ilerliyorlardı. Gizli bir emirle sağ taraftan toparlanan akıncılar, birbirlerine işaretlerini verirken yaklaşanın Erkara Bey mi, yoksa beklenen adam mı olduğunu da anlayacaklardı. Her şeye rağmen gözcüler, hapishane duvarına kadar gidip geliyor, kontrolü elden bırakmıyorlardı. Herkes tetikte, pürdikkatti. Son gelen haberler anında yayıldı. Çakır Vezir’in büyük bir lağım açtığı söyleniyordu. Hareket hâlindeki diğer akıncılar da aldıkları talimat gereği oldukları yerlerde çömelip gürültü etmeden beklemeye başladılar. Nihâyet Erkara Bey, terden sırılsıklam olmuş atının üzerinde göründü. Arkadaşlarının arasına girip herkesin duyacağı bir sesle: “Yiğit kardeşlerim!... Sis açılır açılmaz her şeyi olduğu gibi göreceğiz. Biraz daha sabır… Yeter ki yanlışlık yapmayalım. Şimdiye kadar hep temkinli olduk, bundan sonra da dikkatli olalım. Bilhassa ağzınıza sahip çıkın, susun. Ben işaret verdiğimde birlikte ayağa kalkın, hücum edecek gibi vaziyet alın ama ileri de gitmeyin” deyip yine sisler arasına daldı. Akıncılardan bazıları okları yaylarına yerleştirmiş, kimileri de kılıçları ellerinde hazır bekliyor, heyecanları kadar merakları da gittikçe artarak büyüyordu. Vaktin ne olduğunu kestiremiyorlardı. Ara sıra sallanan bayrağı ve zindanı net olmasa da bir hayal gibi görebiliyorlardı artık. Dendiği gibi sessizlik hâkimdi ortalığa. Kuzeyden esen rüzgâr, dumanları dağıtmaya yetmiyor, biri giderse diğeri boşluğu dolduruyordu. Uludağ’ın tepesine doğru koyu bir sis, her tarafı gece gibi örtmüştü. “Ne olacaksa olsun!..” diyen akıncılarda, neticeye varma isteği son haddine gelmişti. Kulakları duyabilecekleri en ufak bir seste, gözleri yer yer açılmakta olan sislerin altından çıkacak sürprizlerdeydi. Erkara Bey ise hâlâ atıyla dolaşıyordu. Zindanın önünde, tepesinde, duvarların diplerinde, pencerelerde kılıçlı kalkanlı adamlar geziniyordu belli belirsiz. Erkara Bey, neden sonra kıratını ileriye sürdü. Hedefe tahminen yüz adım kadar yaklaştı. Arkasından Üryan Bey birkaç kişiyle koştular... Gür sesiyle haykırdı: “Etrafınız sarıldı! Haydi gelin teslim olun. Boş yere kanınızı döktürmeyin...” Çakır Vezir’le birlikte oradakilerin de işittiği bu teklifi, avazı çıktığı kadar sertçe ve kararlılıkla tekrarladı. Derin bir sessizlik oldu. Sanki kimse nefes alıp vermiyordu... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.