Doğan Bey'e göre ayrılık vakti çoktan gelmişti...

A -
A +
Korku, acı, hasretlik, gözyaşı dolu bir ömre bedel esaret yılları artık geride kalmıştı. 
 
Güven veren şahâne bakışları, kestirişi, isabetli karar verişi, tutum ve davranışları, hedefe odaklanmasından dolayı çevresindekiler ona ‘Doğan Bey’ diyordu. Asıl ismi unutulmuştu neredeyse. Saray ahâlisi de bu adı öyle benimsemişti ki Yıldırım Han bile aynı lakapla çağırır olmuştu.
Yokuş aşağı kolay inmiş, önlerine çıkan boz bulanık deli çayı geçmeye hazırlanırken davul sesleriyle yer gök inlemeye başladı. Atlı, arabalı, kimi piyade bütün köylüler, düzensiz bir ordu gibi geliyordu.
Keşif için önceden giden Boğa Hasan ve Atmaca Nuri; Mahperi ve Canali’nin ailelerini bulup müjdeyi vermiş, duyan da yollara düşmüştü. Ana baba günüydü. Ağlayan, sevinen, hasretten kavrulan yorgun gönüller, çılgına dönmüş, koşuyor, koşuyordular… İki kadın delice hareket ediyordu. Ne yapacaklarını bilmeden onca insanın arasından sıyrılarak azgın sulara atıldılar. Boğulmaktan kıl payı kurtarılan anaların, “Balam! Balam!” feryadı figânı dağı taşı dolduruyordu. Kaşla göz arasında evlâtlarına kavuşmuş, bir yumak gibi sarmaş dolaş olmuşlardı.
Korku, acı, hasretlik, gözyaşı dolu bir ömre bedel esaret yılları artık geride kalmıştı. Bağrıyanık dertli analar, babalar bir çocuk kaybetmişken iki genç evlâda birden kavuşmanın şaşkınlığı içinde cansız yüzler gibi birbirine bakarken, gökyüzünden yıldızlar; “Gözünüz aydın” dercesine göz kırpıyorlardı.
Onların içinde bulunduğu ruh hâlini ancak onlar biliyordu.
Doğan Beye göre ayrılık vakti çoktan gelmişti. Müsaade istedi;
“Emanetleri sağ sâlim teslim ettik ağalar. Elhamdülillah. Dualarınızla birlikte izin istiyoruz.”
“Hiç öyle şey olur mu Bey?”
“Olur! Hem de çok güzel olur.”
“Yorgunsunuz, üstelik gece. Olmaz, bırakamayız.”
“Mühim işimiz var, duramayız ağalar.”
“Biz de yaptıklarınıza karşı bir suyumuzu içirelim istedik yiğidim.”
“Sizi anlıyorum. Lütfen bize müsaade…”
Bu arada Canali boynunu bükerek devreye girdi;
“Babacığım, beyler haklı. Yol verin tez elden menzile varsınlar. En büyük iyiliğimiz bu olur.” Sonra dolu gözlerle Doğan Beye döndü;
“Sizden ayrılmak o kadar zor ki Beyim.”
“Bizim için de kolay değil lâkin…”
Aileleri ise bu aceleciliğe hiçbir zaman razı olmadı:
“Öyle şey olur mu? Asla savunmayın, istemem! Sakın bizi iknâya çalışmayın! Boşuna tekrar etmeyin ha! Çok zahmet ve sıkıntı çektiniz. En az bizim kadar üzülüp daha fazla yoruldunuz. Hiç olmazsa bir akşam kalmalıydınız. Zaten bekletmezdik. Her şeyi biliyoruz” diye dil dökerek bu ani kararı içlerine sindiremediler.
“Çok üzülürüz, hiç olmazsa bir akşam…” diyen ısrarları fayda vermedi. Doğan Bey, nazik düşüncelerine teşekkür ederek, onları iknâ etmeye çalıştı:
“Bakın, bir rastlantı bana iki kardeşimi kazandırdı. Koca kışı birlikte geçirdiğim Canali’m’i tanıttı. Çok mutluyum. Onları hiç unutmayacağım. Hattâ yakında doğacak çocuğum erkek olursa bu seferin hatırına Canali’m’in ismini ona vereceğim inşallah.” DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.