"Ömer'in babasının antikacı bir arkadaşı var ana..."

A -
A +
"Bak oğlum şu duvardaki saati baban iyi paraya aldığını söylemişti. Ondan kalan son hatıra..."     Pek zor şartlarda ve eski-püskü bir harabede üç çaresiz insan hayatta kalma mücadelesi veriyordu. Soğuk kış geceleri, uzadıkça uzuyor, bitmek nedir bilmiyordu onlar için. Yiyeceklerini komşular karşılıyordu, biraz da yakacakları bir şeyler olsaydı... Soğuktan morarmış parmaklarını anacığına göstermiyor, tir tir titrediğini belli etmemeye çalışıyordu. Dert yükü anacığını bir de kendisiyle meşgul etmek istemiyordu. Yeteri kadar sıkıntısı vardı zaten...                *** Koyu kurşuni bir hava, bir adım ötesini görmek ne mümkün!.. Oldukça soğuk ve çetin bir gün daha... Sanki acıları, sıkıntıları unutturmak, eskiye ait ne varsa içine almak, üstünü kapatmak ister gibi yağıyordu kar. Ali’nin ayak izleri bile çabuk kayboluyor, silinip gidiyordu. Yazın “geç kaldın” dedikleri vakitler şimdi oldukça erkendi. O; kar, yağmur, soğuk, sıcak demeden neredeyse her şafak vakti ayaktaydı.                *** Elifcik tir tir titriyordu. Annesi sırtından çıkardığı eski hırkasını kızına giydirdi, sardı, sarmaladı. Üşümediğini göstermek için de rahat hareket ediyordu. Ona masallar anlattı ve Ali’nin yolda bulduğu bir kitaptan kısa hikâyeler okudu... Okuduğu hikâyede çocuğun babasına kavuşamayacağını düşündükçe kalbi yerinden sökülecek gibi oluyordu... Neden sonra Elif derin bir uykuya daldı ama anne tedirgindi. Bir köşede boya sandığını düzenleyen Ali’ye döndü. - Ne yapıyorsun orada? - Hiç ana! Fırçalarımı temizledim yerine koyuyorum. - Hele şöyle yanıma gel Aliciğim. - Peki ana. - Kış şiddetlendi oğul. - He ana farkındayım çok soğuk! Böylesini hiç görmemiştim. - Rabbim beterinden saklasın Ali’m! - Âmin! - Bak oğlum şu duvardaki saati baban iyi paraya aldığını söylemişti. Ondan kalan son hatıra... Ona bakınca hep babanı hatırlıyordum. Olsun buna da şükür. Sen onu yarın pazara götür sat... Biraz odun, kömür alalım. Elifcik hasta... - Peki ana, farkındayım. Senin için zor olduğu kadar bizim için de kolay değil! Babamın hatırasını satmak. - İnşallah daha iyisini alırız Ali’m. Babanızın en güzel hatıraları sizlersiniz. - Ana... bir arkadaşım var. - Kim? - Ömer! Hani bazen bize gelir, sarışın çocuk. - Eee! - Onun babasının antikacı arkadaşları var. Bir onlara göstereyim, hı ne dersin? - Ne yap et oğul bunu paraya çevir. Bu kışı bir geçirelim. Allah kerimdir! - !!! Evde altın, gümüş, yani ne kadar kıymetli eşya varsa hepsini elden çıkarmış bugüne kadar gelmişlerdi. Duvardan itinayla indirdiği saati, yine özene bezene eski gazete kâğıtlarına sarıp sarmaladı bir kenara koydu. İçindeki sıkıntıları çocuklarına belli etmemeye çalışsa da çok dertliydi anne. Bu işin içinden nasıl çıkacağını bilemiyordu; ne kadar kafa yorduysa da, bir çare bulamıyordu... İzleri duvarda kalan guguklu saatin yerine bakınca gözleri doldu. Bu işten hiç de hoşlanmamış olan çaresiz anne derinden bir “Ah!” çekti... “Bize; ‘köyümüzün en güzel çifti’ diye ad taktılardı, herkes öyle dediydi” diye söylendi, ağlamaklı bir ses tonuyla... “Amma da değişmişim ha! Nazar değdi biliyorum nazar!” dedi, inledi... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.