"Emaneti yerine ulaştırdım ya çok rahatladım efendim..."

A -
A +
"Allah korusun, hasta olursun be evlât! Edirnekapı nere, burası nere!.."
 
Hasan Dede dedi ki:
- Peki evlat; bu cüzdanın bana ait olduğunu nasıl bildin?
- Fotoğrafınızdan.
- Öyle ya fotoğrafım vardı bir gözünde. İyi de bu havada acelen neydi?
- Söz verdim demiştim ya…
- Kime?
- Kendi kendime, anama, babama, Cenâb-ı Allah’a...
- Ya, öyle mi?
- Öyle efendim.
- Telefon etseydin, uygun bir güne ertelerdik…
- Hem kime, nereye telefon edeceğimi de bilmiyordum. Babam derdi ki: “Söz verdin mi dönme!” Ben de sözümde durdum…
- Babaya göre evlat hay mâşallah! Yağmurdan sonra getirseydin yine sözünde durmuş olurdun!
- Sizi nerede bulacaktım? İhtiyacınız olduğu zaman elinizde olmayan para neye yarayacaktı ki! Her yanlış işimde beni hesaba çeken babacığım üzülürdü! Onu kıramazdım…
- Babanı dinlemene çok sevindim, takdire şayan hassasiyet. İyi, hoş da çok perişan olmuşsun, baksana hâline, üstün başın sırılsıklam.
- Olsun! Kurur, geçer.
- Allah korusun, hasta olursun be evlât! Edirnekapı nere, burası nere, hem de bu havada…
- Değdi efendim…
- Nasıl? Anlamadım!
- Gelip size bulmama değdi efendim! Araba çarptığında düşürmüşsünüz.
- Ben de öyle tahmin ediyordum.
- Sizi buraya bıraktıktan sonra geri döndüm. Bir köşeye sakladığım eşyam vardı. Onu aldım, kaza yerini dolaşırken de cüzdanı buldum. Kaldırım çitlerinin altında, üzerinde kurumuş birkaç yaprak vardı. 
- Ya! Demek o hengamede cebimden fırlamış. Başkalarının da eline geçebilirdi. Nasip.
- Kimseler kolay kolay göremezdi. Ben dikkatlice inceleyince fark ettim.
- Nasip, dedik ya!
- Çok rahatladım efendim. Emaneti yerine ulaştırdım ya, gönlüm ferah, kalbim huzur doldu…
- İnsan bir iyilik yapınca öyle olur. Ben de öyleyim, birisini sevindirdim mi, sanki iki kanat takmışım da uçuyor gibi oluyorum.
- !!!
- Sözünün eriymişsiniz hakikaten…
- İnşâallah, her daim öyle oluruz efendim…
- Öylesin, öyle!
- Sizi burada bulamayacağım diye de çok korktum. Epey vakit geçti, malum İstanbul trafiği, hele kış havası… Birde böyle fırtına çıkınca iyice telaşlandım, koştum... Hep koştum!
- Allah! Allah!
- !!!
Hastane personeli kendi âleminde, hâlâ yağmurla, fırtınayla meşgulken “servis gelmiş” haberini alır almaz; yangın çıkmış zahire ambarındaki fareler gibi dağıldı, kayboldular bir anda...
Ali; kazazedeye sol kaşını kaldıra kaldıra bakıyordu, yüzünde derin mânâ yüklü bir ifade vardı. Yaşına rağmen son derece olgun ve sıhhatli görünüyordu; hani o yalnız bazı insanlara mahsus, idmansız, sporsuz, gizli, harikulâde sağlıklı ve güçlü olma hâli… DEVAMI YARIN
 
 
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.