"Yorulmasına yoruldum ama çok zevkli bir yolculuk oldu"

A -
A +
"Ak kuzucuğu kucağımda hem sevdim, hem de onunla sohbet ettim babacığım."
 
 
Küçük Numan edeple selâm verdi, yer sofrasına oturdu. Bir şey söyleyeceği aşikârdı. Baba Ahmed Efendi “seni dinliyorum” kabilinden yüzüne baktı.
- Muhterem pederim; koyunların hepsini sayarak ağıla, kuzuları da kuzuluğa koydum. Elhamdülillah eksiğimiz yok. Yalnız alaca koyunun ak kuzusu Pamuğum aksıyor, yürümekte zorlanıyordu. Onu kucağımda taşıdım.
- Ta otlaktan ağıla kadar mı?
- Evet…
- Maşallah Numan’ıma, maşallah! Yorulmuş olmalısın!
- Yorulmasına yoruldum ama çok zevkli bir yolculuk oldu.
- Hem yoruldum diyeceksin hem de zevkli oldu… İki zıt şey! Nasıl?
- Ak kuzucuğu kucağımda hem sevdim, hem de onunla sohbet ettim. Yolun nasıl geçtiğini anlamadım bile.
- !!!
Koyunlucalı Ahmet Efendi, biricik mahdumunun bu safiyane, samimi konuşmasına hem sevinmiş hem de şaşırmıştı. İçinden; “kuzuyla sohbet ettim” kelimelerini kaç defa tekrar ettiğini sayamadı bile, dalıp ötelere gitmişti. Küçük Numan; babasının bu suskunluğuna fazla dayanamadı.
- Babacığım, daldınız! Yoksa…
- Yok yok! Sadece çocukluğum aklıma geldi.
- !!!
- Eski günlerimi hatırlayınca hep öyle olur, dalarım.
- Fatıma anam da zaman zaman öyle gözünü bir noktaya diker, kalır.
- Eee, demek yaş ilerledikçe bunlar olabiliyormuş. Hele de bakalım; o kuzucukla neleri konuştun?
- Demem!
- Niçin?
- Çünkü o benim sırrım!
- Sırrın ha!
- Evet… Bugün komşumuz Zülküf’le beraberdik. Bana dedi ki; “Babana; niçin Koyunlucalı deniyor, biliyor musun?” Ben de “bilmiyorum” dedim. Bu cevabımın üzerine katıla katıla güldü. “Bunda gülünecek ne var” dedim? Hemen cevap vermedi. Sadece güldü.
- Demek cevabın ona komik gelmiş! Eee daha neler dedi?
- Gülmesi bitince; “o baban sır küpü ve de çok mübarek biriymiş” dedi.
- Allah Allah! Neler bilir, neler söylermiş Zülküf?
- Ya evet öyle dedi.
- Başka…
- “O, Süleyman aleyhisselâm misali; koyunlarla konuşur, sohbet edermiş” dedi.
- Tövbe tövbe…
- Zülküf’ün dediklerini aynen aktarıyorum babacığım. Koyunları değil, diğer hayvanları da sever, onlarla bir arkadaş gibi konuşarak iş yaparmışsın. Hiçbir hayvana sopayla vurduğunu kimse görmemiş.
- Onlar da can evlat…
- Biliyorum! Can taşıyorlar babacığım! Kuzucuklarım susayınca, acıkınca üzülüyor, meleşiyorlar…
- Ağzı var, dili yok…
- Dilleri var!
- Lisanları, konuşmaları yok demek istemiştim.
- Kendi aralarında çok iyi anlaşıyorlar sadece biz anlamıyoruz!
- Sadece biz… Her neyse… Zavallılar! Nasıl eziyet edilir ki?
- Evet babacığım. İşte bugün ben de sizin gibi yaptım; ak kuzucuğu kucağıma aldım sevdim, okşadım, “neren ağrıyor, niçin ayağını basamıyorsun” dedim o da meleyerek cevap verdi, verdi ama ben sizin gibi lisanlarını bilmediğimden, ne demek istediğini anlayamadım. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.