Bir şey diyecekti ama cesareti yoktu, yutkundu sadece…

A -
A +
"Çok düşündüm efendim. En sonunda nefsimi alt edebildim!" diyebildi Ahmed Efendi!
 
 
Fadıl Efendi'yle sohbet koyulaşmıştı:
- Koyunlucalı, beni epey terlettin!
- Bağışlayın efendim!
- Yok yok! Siz de az üzülmediniz!
- Kolay değil! Affediniz!
- Netice hâsıl olduktan sonra mesele yok!
- Hakkınızı helâl ediniz!
- Ettim!
- Ben de helâl ettim!
- Helâlleştik ya mesele kapandı. Hayatı, demin içtiğim şerbet kadar bir şey diye düşünüyorum.
- Afiyet olsun.
- Sıcağı ağzınızda kaybolur kaybolmaz kendisini unutturan ve içine kaç şeker attığınıza bağlı olarak tadı değişen bir hayat…
- Pek yüksek ifadeler efendim! Biraz bana göre deseniz…
- Sana göre nasıl dememi beklersin Koyunlucalı? Zülfadl köyü hep sizi ve Numan’ı konuşuyor. Ben de ona göre seçtim kelimeleri.
- Hüsn-ü teveccühünüz!
- “Numan, sana olur gümân” bilesiniz, demek istemiştim…
- !!!
Gülüştüler… Başı önde hep mahcup duran Koyunlucalı Ahmet Efendi:
- İhtiyarlar hatıralarıyla, gençler ümitleriyle…
- Kendini hangi gruptan saymana bağlı Koyunlucalı.
- Öyledir efendim… Hissiyat mühim… “Bak” dedi… Sözün devamını getiremedi… Bir şey diyecekti ama cesareti yoktu, yutkundu sadece…
- !!!
- Söyle, çekinme Ahmed Efendi!
- Çok düşündüm efendim. En sonunda nefsimi alt edebildim!
- Nefisler kolay kolay alt edilemez Koyunlucalı! Ama mücadele etmek mümkün. Hayırlı bir şeye mâni olmaktan Rabbim muhafaza buyurdu.
- Yoksa helak olurduk Allah muhafaza!
- Rabbim korudu.
- !!!
Gülen gözlü, güzel çocuk şimdi tam karşısında ona tebessüm ederek bakıyordu. Kaşlarının altından belli belirsiz bakışlarını önce gözlerine; sonra göz ucundan süzercesine ellerindekine kaydırdı… Bir ilmin en güzel ve ilk hâli olan yüzlerce sayfadan ibaret elindeki “kitapları okumaya talibim” diyordu bakışlarıyla… Yüzüne bir tebessüm hâkim… Onunla okumak için ilk adımını atacak olmanın heyecanıyla kitaptan; yüzüne bezediği gülümsemeye doğru ilerliyordu şefkat dolu, görünmez adımlarıyla…
Kalbi yerinden fırlayıp çıkacak gibiydi… Elindekileri uzatmadan, yüzündeki gülücükleri almak istediğini hissettirmek istiyordu bütün samimiyetiyle…
“Kanat vardır doğanı padişaha götürür; kanat vardır kuzgunu leşe…” diyerek bugünkü yaşadıklarını mütalaa ediyor iç âleminde...
Küçük Numan’ın okumasıyla alâkalı söz kesilişini müteakiben koluna girip at arabasıyla medreseye kadar uğurlamak niyetinde Koyunlucalı Ahmed Efendi. Aynı nezaketle “olmaz, dünyada olmaz! İşlerin, misafirlerin çok! Biz gideriz” deyip muhabbetle kucaklaşmak istiyor Fadıl Hoca ama nafile… Koyunlucalı “Nasıl getirdiysem öyle de götürürüm efendim… Sizler hem emanetim, hem misafirimdiniz, şimdi Numan’ımın da hocaları oldunuz. Vazifem ağırlaştı…” diyerek el çabukluğuyla arabayı hazırlayarak kapı önüne getiriyor... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.