"Kimseyi küçümseyecek kadar büyük değilsin Zülküf!.."

A -
A +
Küçük Numan, uzaktan Zülküf’ü gördü, pek sevindi. Yanına gelmeye ikna etti...
 
 
Hâlâ bu kuzu dilini öğrenmediğine hayıflanıp duruyordu. “Lisanınızı öğrenemeden medreseye gideceğim kuzucuklarım. Belki orada…” dedi, tek tek başlarını okşadı. Sanki vedalaşmak için toplanmışlardı. Onu tanıyor, dost olduğunu biliyorlardı. Ya da ona öyle geliyordu…
Hayvanlarla sohbette kazanan her zaman o oluyordu. Tandırbaşına gitti, ocaktaki sıcak sütten bir bardak içti ve kendini sokakta buldu. Fakat kimsecikler görünmüyordu. Arkadaşlarıyla helâlleşmek istiyordu ama nasip olacak mıydı? O niyetle biraz yürüdü. Uzaktan Zülküf’ü gördü, pek sevindi. Yanına gelmeye ikna etti. Fakat sesinde bir burukluk bir titreme vardı. Gözleri kanlanmış, yine hırslanmıştı. Durdu, nefeslendi…
- Zülküf hakkını helâl et!
- Nedenmiş?
- Gidiyorum!
- Bana ne!
- !!!
- Nere gidersen git!
- Benim sualimin cevabı bu mu?
- Evet, ne olmuş?
- !!!
- Cevap ver! Ne oldu, konuşsana?
- Niçin öyle hırçınsın Zülküf?
- Sana mı soracağım? Hadi oradan!
- Şunu unutma; kimseyi küçümseyecek kadar büyük değilsin!
- Büyüğüm!
- Değilsin!
- !!!
- Gün gelir küçümsediğin her şey için çok ağır bedel ödersin!..
- Çokbilmiş!
- Pişman olursun ama…
- Pişman-mişman olmam! Bas git! Nereye gideceksen git! Çekil önümden!
- !!!
Bir anda durdu. Ne demeliydi? Kekeledi, ohladı, pufladı, bir iki kelime söylemeyi beceremedi. Boğazında düğümlendi diyecekleri, tamamen vazgeçti. Elinde olmadan ağlayamaya başladı. Kızgın korun üzerine düşmüş bir damlacığın “cos” diye buharlaşması gibi yaşlarını içine akıtıyor, biraz ferahlıyordu. Her gözyaşı ona çok şeyler anlatıyordu ama Zülküf onu anlayacak durumda değildi. İşin fazla büyümesini de istemiyordu. Sonra arada bir şey de yoktu ki…
- Kızlar ağlar!
- !!!
- Ayıp ayıp!
- !!!
Cevap vermedi. Verecek hâl de kalmamıştı zaten. Yavaş yavaş başı önde uzaklaştı. Masum helâlleşme isteğine karşı arkadaşının tavrını havsalası almıyordu. Evinin yolunu tutarken içinden bir sürü cümle kuruyordu… Birçok şey anlatan cümleler… Ama hiçbirini sesli söyleyemeyecekti. Söylese de Zülküf tersleyecekti zaten. O kadar cümle içinden aklında kalan ise “Seni hiç unutmayacağım” olmuştu. “Kızdığım için değil, acıdığım için, sana duâ etmek için unutmayacağım…” dedi kendi kendine. Tek hareketi; işaret parmağını dudağına koyup “sus” işareti yapmak oldu. Sonra sayısız gözyaşları...
Son kez geri dönüp baktı Zülküf’e; “nâhak yere kalbini kırdığına pişman mıydı acaba?” Gerçek durumunu anlamaya çalıştı ama nafile… Onun tavrı belliydi. Üstüne gitmedi fakat söyledikleri; içinde pek şiddetli zelzeleler oluşturmuştu.
Tekrar arkasını döndü ve geldiği yoldan evlerine vardı. Bulanık bir çift gözle etrafa bakarken onu hayranlıkla seyreden anacığını gördü. Yüz ifadelerini saklamak için başını aksi istikamete çevirdi. Eve kadar nasıl yürüdüğünü hatırlamıyordu. Bir süre sonra kendini toparlayabildi. Ne yapmalıydı şimdi? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.