"Küçük Numan"ını molla olarak kucaklıyordu şimdi

A -
A +
 Arkadaşının bu hâline pek üzülüyordu. Ne yapabileceğini düşünürken anacığını gördü.   Numan, arkadaşı Zülküf'e kıssayı anlatıyordu: -Süre çabuk geçiyor. Kapının kapanmaya başladığını gören kadın; can havliyle toplamış olduğu kıymetli taşlar ve altınlarla birlikte mağaranın dışına koşarken kapı da kendiliğinden kapanıveriyor. Bu sırada ciğerparesini içeride unutmuş olduğunun farkına varıyor, ama iş işten çoktan geçmiştir. Ağlamak, sızlamak, dizini dövmek, saçını-başını yolmak fayda vermiyor. Kapı bir kere daha açılmamak üzere çoktan kapanmıştır… Zenginlik uzun sürmez, ama ümitsizlik hep yaşayacaktır. Aynı şey, çoğu zaman çoğu insanın başına da gelebiliyor. Bu dünyada insanoğlunun yaklaşık; yetmiş-seksen senelik ömrü vardır ve bir ses daima “Sakın en mühim şeyi unutma!” deyip duruyor, bizleri ikaz ediyor. Mühim olan şey ise tereddüde mahal vermeyecek kadar açık, net bir şekilde bellidir, o da “Ebedi hayatı, ÂHİRETİ kazanmaktır…” Eğer dünyanın zevklerine, oyun ve eğlencelerine dalar Allahü teâlânın emirlerini unutur, yerine getirmezsek ebedi saadetimizi ÂHİRETİ kaybederiz. Emr-i Hak vuku bulup ölüp kabre girdiğimizde; bu dünya hayatı tamamlanmış olacaktır. Asla bir daha geri dönemeyeceğiz Zülküf kardeş! Ondan sonraki pişmanlıkların, ah vahların hiçbiri fayda vermeyecektir. - Bu hadiseyi anlatmakla bana birinci dersinizi verdiniz, maşallah! Maksadına ulaştın molla Numan Efendi! Ne kadar âlim olduğunu gördüm! Rahatladın mı? - Estağfirullah! - İkide bir… Neyse müsaade… - Ne diyeyim bilmem ki? - Her şeyi bilen adam, zavallı Zülküf’e ne diyeceğini bilememiş… Hayret! Gel de gülme! Buna kargalar bile… Neyse… - Her zaman beklerim Zülküf, mutlaka konuşalım! “İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşır…” - Geleyim; asabımı bozasın değil mi? - !!! - Cahilliğimi yüzüme vurup ezim ezim ezesin! Sen de mesut olasın öyle mi? - Ah Zülküf! - Çok bilmiş! - !!! Yere eğilip dört ayaklı hayvan taklidi yapan, ağzını, burnunu oynatarak güya hakaret etmeye çalışan, sert, kaba, kızgın ve öfkeli adam Zülküf’ün arkasından o da dışarı çıktı. Arkadaşının bu hâline pek üzülüyordu. Ne yapabileceğini düşünürken anacığını gördü. Gülücükler dağıtarak komşularını uğurluyor, etrafına neşe saçıyordu. Oğluyla iftihar ettiği açıkça anlaşılıyordu. Geri döndüğüyle burun buruna geldi, gülümsedi. Kollarını iki tarafa açtı. Hızla ona doğru yürüdü. Ana, oğul kucaklaşması ancak bu kadar içten, candan olurdu. Tıpkı bebekken yaptığı gibi başını okşadı, kokladı defalarca. Kollarından tuttu ileri itti yüzüne baktı, bir daha bir daha… Gayr-i ihtiyari başını aydınlık pencereye çevirdi. Ufukta, tepelerin ta nihayetinde yarım batmış kıpkızıl güneş, tıpkı dünyaya yaklaşmış bir nar küre gibi duruyordu. Bir oğulcuğuna, bir batan güneşe baktı. Bu mübarek akşamüstü bu sade evin içinde, birkaç sene önce medreseye gitmesine zor müsaade ettikleri küçük Numan’ını büyümüş, serpilmiş, molla olmuş olarak kucaklıyordu şimdi. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.