Yolculuk boyunca askerlerle koyu bir sohbete daldı...

A -
A +
"Belli ki bir iftira var efendim. Edepsizlikten, yanlış bir hareketten hayâ ederiz."
 
 
Süvariler "Hacı Bayram adında birini arıyoruz!" deyince, o mübarek:
- Fe sübhanallah! Niye ki?
- Etrafına adamlar toplayıp padişahımıza isyan cüretinde bulunurmuş! Onu yakalayıp payitahta götüreceğiz!
- Öyle mi? Sultanımızın emri derhal yerine getirilmeli! Aradığınız Hacı Bayram benim!
- Ne?
- Evet, şaşılacak bir şey yok kardeşlerim! O şahıs benim! Arama zahmetine katlanmayasınız diye ne zamandır yolunuzu gözlerim!
- Fakat efendim! Bu nasıl olur? Biz, devletine hıyanet eden, gözü dönmüş, kanlı bir eşkıya ile karşılaşacağız sanıyorduk!
- Ne fark eder evlat! Bizim de nefsimiz eşkıyadan beter değil mi? İçimizde öyle bir canavar var ki haramiler yanında aciz kalır!
- Allah Allah! Bu ne iftiraymış meğer; devletlü efendimizi bile kandırmışlar! Dönelim Çavuşum! Sultanımıza bu nur yüzlü muhteremin masum olduğunu söyleyelim.
- Hadi gidelim!
- Durun, nereye? Evlatlarım lütfen eli boş gitmeyin! Geleceğinizi biliyorduk, onun için Kösem Akşemseddin ile yola çıkıp sizi bekledik. Padişahımızın mübarek emri başımızın üzerinedir. Hadi ellerimizi zincirleyin de fazla vakit kaybetmeden gidelim. Gidelim de devletlü Sultanımızı merakta bırakmayalım!
- Allah! Allah! Hay aksi!
- Rüya mı görüyoruz ne?
- Onu bilmem ama hainlerin boş durmadığını çok iyi görüyoruz!
- !!!
Padişahın emriyle Ankara’ya ilk defa gelenler; genç olmalarına rağmen, tecrübeli ve becerikli, itimat edilir askerlerdi. “Sahte şeyhi derdest edip getirin!” fermanıyla gelmiş, gördükleriyle şaşkına dönmüşlerdi. Oysa Hacı Bayram Veli çok meşgul olmasına rağmen işini gücünü bırakmış ülü’l emre itaat edip tam teslim olmuştu. Niçinini, nedenini hiç sormaya bile ihtiyaç duymamıştı. Böyle salih bir gönül adamını; eşkıya yakalamış gibi derdest edip götürmek edebe mugayir ve de pek yakışıksızdı.
- Belli ki bir iftira var efendim. Edepsizlikten, yanlış bir hareketten hayâ ederiz. Atlara buyurun da bari, öyle gidelim.
- Peki kardeşlerim!
- Bizim de ihtiyacım var efendim! Kalbimiz kirli, hem de pek paslı!
- Hikmetinden sual olmaz!
- Amenna! Vardır bir hikmeti!
 
Söyleyem kardeş bu dert bellidir.
Terbiye yok, hırsız çok ellidir.
Alim lâl, zalim tatlı dillidir.
Saray sancağın sırma tellidir.
 
Hacı Bayram; yolculuk boyunca askerlere koyu sohbete daldı. Onlara nasihatlerde bulundu. Sanki yol da yolculuk da kısalmıştı. Nasıl olduğunu tam anlamadan ve hiç yorulmadan payitaht Edirne’ye sağ salim geldiler.
Kurumuş ağaç dallarından kopardığı sararmış yaprakları sağa-sola savuran, insanın elini, yüzünü yakarcasına vurup geçen sıcak bir rüzgâr esiyordu. Rüzgârdan mı, yoksa güneşten mi ne sağa sola kaçışanların hâli dikkatini çekti. “Ne de çok insanın acelesi varmış meğer” dedi, gülümsedi Hacı Bayram. Payitahtta herkes bir koşuşturma içindeydi sanki. Belki de ona öyle geliyordu. Kimi işinden, gücünden, kimi de bir yere yetişme telaşındandı mutlaka. O da Sultanın emri yerine gelsin, adalet tecelli etsin diye bilerek, düşünerek koşup gelmemiş miydi? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.