Çocukluk komşusu Zülküf boş durmuyordu!..

A -
A +
Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin büyüklüğünü bir kişi hariç, herkes anlamıştı!                     YANGIN VAR Akşemseddin Hazretleri, kısa zamanda yüksek makamlara yükselip âlim, veli olarak İstanbul’un fethine hazırlanırken; beri tarafta da çocukluk komşusu Zülküf boş durmuyordu!.. Zülfadl’ın yapısı hiç değişmemişti; taşlı sokakları, yolları eskisi gibiydi. Sağlı sollu söğüt, kavak ağaçlarının sıralandığı yol; yağmur yağınca çamur, kurak olunca da tozdan geçilmiyordu. Yol kenarındaki ağaçların arkası ise bağ, bostan, meyve, sebze bahçeleri, daha uzaktakiler buğday, arpa, yulaf tarlaları ve sonra geniş meralar başlıyordu. Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin üstünlüğünü, mübarek bir gönül adamı, evliya, mürşid-i kâmil olduğunu herkes anlamış, kabul etmişti. Bir kişi hariç! O da çocukluğundan beri ona karşı kıskançlık, hasetlik, muhabbetsizlik hastalığına yakalanmış olan Zülküf idi. Ne kadar iyilik etse, ne kadar da affetse hep ondan kötülük zuhur ediyordu… Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri sıla-i rahim yapmanın ehemmiyetini bildiğinden her fırsat buldukça köyüne gelir; konu komşuyu, eş dost, akrabalarını ziyaret eder, dualarını alarak hizmet yerine dönerdi. Bugün de erkenden o niyetle gelmişti köye. Önce kabristana uğradı. Ölmüşlerine, okumuş olduğu hatimleri bağışladı dualar etti. Pek hislenmişti; gözleri yaşlı, âhireti, kabir hayatını, Cenneti, Cehennemi tefekkür etti, iyice hüzünlendi. Oturduğu yerden doğrulup büyüdüğü mütevazı evini seyretti gözleri buğulu. Sanki Fatıma anacığı, Koyunlucalı babacığı kapıdan çıkıp ona el sallayacak, anacığı “Hey Numan! Numan’ım” diye seslenecekti. Nemli gözleri daha da doldu taştı elinde olmadan. Yere düşen billurdan damlalara mâni olamıyordu. Taştan, tahtadan evlerde hayat mücadelesi veren sabır timsali, iyi kalpli, çalışkan köylülerini düşündü. Mis gibi tertemiz havayı ciğerlerine çekti. “İnsan bu tertemiz havayı soluyunca rahatlıyor elhamdülillah. Envaiçeşit çiçeklerle devasa ağaçların fısıldaşarak konuştuğu mekânlar buralar” derken; onların dilini öğrenme telaş ve gayreti aklına geldi, gülümsedi gayriihtiyari. Hayallerinden başını kaldırdığında; aşinası olduğu dar sokağın içinde; iki katlı ilk hocasının kerpiç evini gördü. Yüzüne buruk bir tebessüm yayıldı. Aklı fikri başka âlemlerde olsa da ayakları onu oraya taşımıştı. Bu bir tesadüf müydü? Belli ki; onu çekip getirmişlerdi. Burada ne hatıraları vardı. Bu duvarlar, ha bu sokaklar dile gelebilseydi de gördüklerini söyleyebilselerdi. “Allah Allah! Fe sübhanallah! Bari bir dua edeyim” dedi, ellerini açtı… Ne de olsa ata ocağı, ana kucağı gibi sessiz, sakin, insanı rahatlatan yerdi ona göre… Maziye dalmış, huzurla etrafını seyrederken evlerinden kesif bir dumanın yükseldiğini gördü. “Lâ havle ve lâ kuvvete” diyerek bütün gücüyle koştu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.