"Sen benim hem komşum hem de arkadaşımsın..."

A -
A +
Köylerinden böyle keramet ehli büyük bir zatın çıkmasına binler kere şükürler edildi.   Gök gürlüyor, şimşekler çakıyor, yıldırımlar düşüyordu köyün üzerine üzerine. Kısa bir zaman sonra da bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Her taraf sel sularına gömüldü bu sefer de. Köylüler çaresizlik içinde, çok korkmuşken imdatlarına yetişen yağmur; kısa zamanda alevleri dindirmiş, kara devasa dumanları küçülte küçülte kısa helezonlar çizerek göğe yükselen mavi buhara dönüştürmüştü. Köy tamamen yanmaktan kurtulmuş, derin üzüntü, keder, korku yerini buruk bir sevince bırakmıştı şimdi de... Köylerinden böyle keramet ehli büyük bir zatın çıkmasına binler kere şükürler edildi. Büyük bir facia insanlara, hayvanata zarar vermeden birkaç evin yanıp yıkılmasıyla neticelenmiş, kıl payı büyük bir felaket önlenmişti. Bu Allahü teâlânın bir lütfuydu elbette. Gökyüzünü kaplayan kara bulutlar çekilmiş, yerini pamuk yığını ak bulutlara bırakmıştı. Yer yer kendini gösteren güneş köyün üzerine rahmet huzmelerini gönderiyor, tatlı bir toprak kokusu her tarafı dolduruyordu. Saçı sakalı birbirine karışmış Zülküf, duman karışımı küf kokulu duvarın dibinde, bir mevta gibi uzanmış duruyordu. Uğursuz görünümlü solgun yüzü, birbirine yakın gariban bakışlı gözleri hep yerdeydi. Herkesin üstü başı kirliydi. Zülküf, daha beter is-pas içinde, hâlâ aklı başında değildi, korkusundan tir tir titriyordu. Pos bıyıkları pörsümüştü, alnına düşen saçlarını, kenara aldı, kendini zorlayarak etrafına şöyle bir baktı. Anladı ki yapabileceği en büyük kötülüğü yapmış, masum insanların ve kendinin hayatını mahvetmişti. Yanıp tutuşsaydı, etleri kurda kuşa yem olsaydı, ölüp gitseydi daha iyiydi de habis ruhunun, azgın nefsinin böyle acı çekip sürünmesi de fena değildi… Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri birkaç köylünün suallerine cevap veriyordu. Onun üstü başı kendininkinden daha beterdi. Yüzü gözü is içindeydi o mübarek zatın; “Benim yüzümden! Bak ne hâle getirdim” dedi “ah” çekti. Dudakları da ağzının içi bile kurumuştu. Bu ağır suçlu, bu insiz, cinsiz sokağın bir köşesinde ellerini önüne  kavuşturmuş mahcup duruyor; köyün isli, yanık kokan havasını ürkerek içine çekiyordu. Hacı Bayram-ı Veli görmüştü Zülküf’ün perişan hâlini. Yan yan, olduğu yerden kıpırdamadan bakıyordu. Köylülerden müsaade isteyip hızla gitti yanına. Cebinden çıkardığı bir avuç çekirdeksiz kuru üzümü ağzına verdi. Şefkat dolu gözlerini üzerine devirdi, soluğunu tuttu yeniden gözlerinin ta içine baktı, elini kalbinin üzerine bastırdı. Eğilip fısıldadı kulağına: - Sen benim hem komşum hem de arkadaşımsın değil mi?  O, bir yanıp yıkılan evlere doğru bir de döndü isli kıyafetler içindeki gülen gözlerin sahibine baktı, dehşet içindeydi... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.