Aralarındaki aşılmaz mânileri düşündükçe kahroluyordu...

A -
A +
Zülküf, kapının tıklamasına sustu, geri döndü, açtı. Gelen mübarek Hocasıydı...
 
Zahmeti olsa da pek sevimli gelen bu hayat tarzı; Zülküf’ü bazen içinden çıkılmaz karanlık labirentli dehlizlere sürüklüyordu. Rastgele dikkat kesilecek yerler bulunca gözleri, geçmişle gelecek arasında gelgitler yaşıyordu. Kendine geldiğinde epey zaman geçmiş olduğunu ve elini boşa salladığını anladı. Kısa hüzünlere; omuz silktiği gibi.
Onun med ve cezirlerine yetmiyordu burası. Her hareketinde sallanıyordu sanki. İnsan münasebetleri iyi olmasına iyiydi de... Hocasına çektirdikleri bir aklından çıkabilseydi. Yine hüzünlendi baksana. O şimdi küçük Numan’a yaptığı hakaretleri, medreseden her köye geldiğinde rezil rüsva etmek için söyledikleri, ona talebe olmak isteyenleri vazgeçirmesi, ta payitahta kadar gidip padişah efendilerine şikâyeti ve en sonunda o masum insanın bütün hatıralarıyla birlikte baba ocağını ateşe vermesi…
Bütün bunca zulme rağmen kendine müşfik davranan birisi… Şeytan ve melek zıtlığı veya biri siyah, diğeri beyaz mesabesinde olan uçurum… Aralarında aşılmaz mâniler olmasını düşündükçe kahroluyordu. Aklı oynuyordu yerinden… Buzdan kristalleri olan yolda çarpık, kaygan, tehlikeli bir hâl üzerindeydi sanki…
 
Şâkirdleri taş yonarlar,
Yonup üstâda sunarlar,
Mevlânın adın anarlar,
Taşın her pâresinde.
 
Zülküf ilahinin bu mısralarını söylerken kapının tıklamasına sustu, geri döndü, açtı. Mübarek Hacı Bayram-ı Veli Hazretleri tebessüm ederek ona bakıyordu.
- Buyurun hocam! Sesim gür çıktı galiba, affediniz!
- Bilakis hoşuma gitti Zülküf Efendi. Sesin de yanıkmış içime işledi. Devam et, söyle! Susma hadi!
- Efendim; Üşürsünüz şöyle içeri buyurun.
- Bismillah!
- Efendim, talebeler taş yontarken nasıl zikretmiş oluyorlar?
- Ya; onu mu anlamak istiyorsun Zülküf Efendi?
- !!!
- Bak Zülküf Efendi! Hani işçiler taşı yontarken; durmadan demir bir keskiyle sert pürüzlü, kaba-saba yüzeyine vururlar ya... Her vuruş aynı sesi çıkartır, diğerinin aynı gibidir. Dikkat et hep “tık-tak, tak-tuk” gibi takırtılar… O yüzlerce vuruş; taşın sert, pürüzlü yüzeyini düz hâle getirmek içindir. Taş yontulup düzeltilince duvara konur. Duvar da o düzeltilmiş taşlarla yükselir. Yontulmamış taşlardan duvar örülmez. Mümkün değildir. Eşyanın tabiatına aykırıdır. Ne kadar üst üste koysan da zaten durmaz düşerler... İşte bu misalde olduğu gibi mürşid-i kâmil hocalar da talebelerinin katı nefislerini işe yarar hâle getirebilmek için tesbihler, zikirler çektirir ve çeşitli vazifeler verirler yerine göre… Yani kalbi temizlemek için; Allahü teâlânın ol mübarek isimlerini zikrettirirler daima. Zikir; hatırlamak demektir, bir Kur’ân-ı kerîm ifadesidir. Kişi; hatırladığını düşünür, düşündükçe sever ya da sevdiğini düşünür, düşündükçe hatırlar. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.