Ana giderse, senin için hakikaten ağlayanın gider!

A -
A +
"Cenâb-ı Allah; kavuşmak istediklerine kavuşmak nasip etsin..."
 
 
Abdullah, arkadaşına manalı manalı baktı ve sordu:
- Niçin öyle dertli konuşuyorsun İbrahim?
- Birazdan gideceğiz; sen evine anana, babana, kardeşlerine…
- Sen de emmingile…
- Ben yalnızlığın ilmek ilmek dokunduğu dört duvara…
- !!!
- Şu yalnızlık olmasa, acı, gözyaşı olmasa!
- Gören de diyecek ki “bu çocuğu, kocaman bir evde tek başına bırakmışlar” öyle misin İbrahim?
- Anneme kavuşmam imkânsız Abdullah, yalnızlık kaderim! Her şey olur da bir biz olamayız! Annesizliğe, sensizliğe pek alıştım alışmasına da bir de şu kör olası babasızlık olmasaydı!
- O da keyif için gitmemiş herhâlde!
- Mutlaka öyledir! Niçin iyiler çabuk kaybedilir? Hasretlik niçin insanı yakar, kavurur ki? Babacığım bir kitabın arkasına yazmış.
- Ne yazmış?
- Şöyle:
 
Ana giderse senin için hakikaten ağlayanın gider,
Nefesin, canın, ömrün, sırtın gider,
İki kapılı bu handa menzilin gider,
Anan giderse;
Darda kaldığında yetişen elin gider,
Aklın gider, izanın gider.
Canın, cananın gider,
Şu dağlanmış yüreğin de,
Çocuk kalan yanın gider.
Anan giderse her şeyin gider!
Önce öpülecek elin gider,
Bayramın gider, bayramların gider...
 
- Sen iyice dolmuşsun İbrahim! Emin Molla Muhammed de şöyle demişti bir gün:
 
Göz sevdiğini,
Gönül hasretini çektiğini,
Kuş yuvasını,
Gül koncasını,
Arı kovanını,
Âşık, maşukunu,
Kul ise Mevlâsını, görmek ister.
 
Cenâb-ı Allah; görmek istediklerinizi görmek, kavuşmak istediklerine kavuşmak nasip etsin. Bilmem ki başka ne demeli?
- !!!
Bir şey daha söylemek için ağzını açtı ama ne düşündüyse vazgeçti İbrahim. Arkadaşının hayata dair hâllerine alışıktı. Sonra o kendisi gibi tek başına da değildi. Üzüntüleri üst üste gelmiş, çocuk kalbini fena hırpalamıştı. Dertleşmek istiyordu birileriyle ama kiminle ve niçin olduğunu tam bilemiyordu. Bu yüzden olsa gerek öfkeleniyor, ağlıyor ve bu tavırları artarak devam ediyordu. Çocuk aklıyla hesaplar yapıp sağlıklı bir neticeye varamayacağını düşününce de hepten kendini boşlukta hissediyor, kenara, köşelere çekiliyordu. Annesini kaybetmesi ve babacığının bırakıp gitmesi ile sanki dünya başına yıkılmıştı. Doluya dolduruyor almıyor, boşa dolduruyor dolmuyordu. Her şeyi içine atıyor, terslikleri kabullenmesi zor oluyordu. Kendi nefsine verdiği cevaplar yeterli gelmiyor, sorular ise bitmek nedir bilmiyordu.
İki çocuğun bir sütre altındaki sessiz muhabbeti, akşam ezânlarının başlaması ile kesiliverdi. Tek katlı toprak damlı evlerin arasında yükselen yüksek minarelerden gökyüzüne dalga dalga yayılan “Allahü ekber” nidaları; taşlaşmış kalpleri bile ürpertiyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.