“Bana neler oluyor” dedi olduğu yere oturdu...

A -
A +
 
 
Yine ana-baba hayalleriyle derin rüyalara dalacak mıydı? Aklına gelenlerden ürktü!..
 
 
Biricik babası her şeyden önce hayat sebebiydi. Onun için olsa gerek nazarında hayattan ve hayatından daha kıymetli geliyordu. Ayrıca onun mürebbisi, danışmanı, ilk hocası, sırdaşı, ayrılmaz arkadaşı da olacaktı. Kalbinde ne kadar sevgi varsa hepsini ona hasretmişti. Anneciğininkini de… Öyle uzun bir ayrılık, hasret acısı yaşadıktan sonra ruh ve irfanının nesi var nesi yoksa hepsi olan aziz bir varlığı; birdenbire bulunca, hayatının tadını, lezzetini de beraber yakalamıştı şimdi. Acaba yine kaybetme ihtimali var mıydı? Yine ana-baba hayalleriyle derin rüyalara dalacak mıydı? Aklına gelenlerden ürktü: “Allahü teâlâ muhafaza buyursun…” diyerek vefakâr amcasının yanına iyice yaklaştı, elini tuttu. Onun incinmesini hiç istemiyordu. Babasının, anasının yokluğunu hissettirmemek için nasıl da gayret sarf etmişti. İşte bu bahar mevsiminde işini gücünü bırakmış onun için yollara düşmüştü. “Muhterem emmim” kelimeleri dudaklarından dökülürken iki damla gözyaşı yere damlamıştı. Tarifsiz bir hâlsizlikten dolayı mı; babacığına kavuşma sevincinden mi, fedakâr emmisinden ayrılma vaktinin gelmesinden miydi? Onu ne kendisi, ne de başka kimse bilemeyecekti.
Dilden gamı dûr eyle
Rabbinle huzûr eyle
Tefvîz-i ümûr eyle
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler…
Bazı hasretler her nedense hep taze kalıyordu. Ömürler bitiyor, yollar tükeniyor amma ve lakin bitmek nedir bilmiyordu; adına hasretlik denilen şey! Ne geceler örtebiliyor, ne de yıldızlar kapatabiliyordu gözlerindekini...
               ***
Sen adli zulüm sanma
Teslim ol oda yanma
Sabr et sakın usanma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler…
İbrahim, hasretini çektiği babacığına kavuşmuştu kavuşmasına da içinde, bedeninde garip şeyler oluyordu. Tarif edemediği şeyler... “Masmavi gökyüzüm siyahları giydi üzerine! Artık eskisi kadar parlak görünmüyor! Pırıl pırıl güneşimin rengi soldu! Rüzgârda titreyen zayıf bir mum alevi gibiyim, oysa alev sıcak olur ben ise iliklerime kadar üşüyorum. Ve korkuyorum anacığım, sebebini bilmeden korkmak bana yakışmaz ama...” deyip daldı. Uzaktan duyduğu “İbrahim dışarı gel” sesine “peki” diyecekti ama, yüzünü kapıya doğru çevirince rengi soldu, dudakları titredi, bir iki mânâsız hareket yaptı, elini kolunu salladı, sağa sola bir iki adım attı yalpaladı, “bana neler oluyor” dedi, olduğu yere oturdu...
                                  ***
               HASRETLİKTEN HASTALIĞA
Tarla, çayır ekme, biçme mevsimi olduğundan amcası, birkaç gün istirahat ettikten sonra, tekrar Hasankale’ye dönmüş, babasıyla baş başa kalmıştı İbrahim. Yolda emareleri görünen fakat mühimsenmeyen rahatsızlık; birdenbire nüks etmiş, onu yataklara düşürmüştü. Ne yiyiyor, ne içiyor, ateşler içinde kıvranıyordu. İbrahim’in de baba Derviş Osman Efendi’nin de sevinçleri yarıda kalmıştı. Çaresizlikten ne yapacaklarını bilemiyorlardı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.