Hocasının gönlünde oldukça iyi bir yer edinmişti...

A -
A +
 
 
Erzurumlu Küçük Hafız İbrahim Hakkı ismini duymayan kalmamıştı.
 
Kısacık bir hayatımız var; göz açıp kapama mesabesinde hızla bir şey anlamadan geçip gidiyor. Hayatlarının sonuna yaklaşmış kişilere sorarsanız; “nasıl geçti hayatınız?” Cevapları hep aynı; “anlamadık” olacaktır. “Rüzgâr gibi geçti” diyeceklerdir.
“Demek ki bu dünya hayatı; ne kadar uzun ve ne kadar zevkli yaşanırsa yaşansın eninde, sonunda bitecek. Bir rüya gibi, hiç yaşanmamış gibi, üstelik binbir emekle topladığımız her şeyi geride bırakıp fani olacak, hiç yaşamamış gibi geçip gideceğiz. Bâki, ebedî kalıcı hayat dururken; fâni olanı, bâki imiş gibi istemek ve elde edemediğimizde de âdeta ölümü ister gibi kahırlanmak olacak şey midir? Nefsimizin tuzaklarını iyi anlamamız lazım” diyen İbrahim Hakkı; hocasının “SEN KENDİNİ ARA! KENDİNİ BUL! ARA BUL!” nasihatini unutmuyordu.
                    ***
Bu hadiseler uzun zaman Tillo ve çevresinde konuşuldu. Erzurumlu Küçük Hafız İbrahim Hakkı ismini duymayan kalmamıştı.
Öyle alışmıştı ki Tillo’ya ve talebeliğe; çocuk olduğunu bile unutmuştu İbrahim… Kırlardan, dağlardan gelip kuzucuklarını ağıllarına koyduktan sonra odanın bir köşesinde Kur’ân-ı kerim okumaya başladı mı, yüzünde yorgunluktan eser kalmıyordu. Huzur dolu bir tebessüm pek yakışıyordu İbrahim’e. Edeni, karışanı olmayan, tamamen hür bir genç olarak görünüyordu. Üstün gayreti, samimiyeti onu oldukça iyi bir talebe hâline getirmiş, başta hocası İsmail Fakirullah hazretlerinin, Molla Muhammed’in bütün medrese ve dergâhın aranılanı olmuştu. Artık onu tanımayan, sevmeyen yok gibiydi. Hocasının ihtimamı herkes tarafından biliniyor, açık açık görünüyordu da. Belli ki o seçilmişti. Boş zamanlarında bir köşede başkaları gibi şekerleme yapmak yerine hep kitap okuyor, okutuyordu. Okumak, öğrenmek ve öğrendiklerini kendinden küçüklere öğretmek İbrahim’in hayatının bir parçası olmuştu. Hem de en mühim parçası… Rüyalar âleminde yaşamanın başka bir biçimiydi Tillo’daki talebelik hayatı.
 
Hep remz ü işârettir!
Hep ğamz ü beşârettir!
Hep ayn-ı inâyettir!
Mevlâ görelim neyler?
Neylerse güzel eyler…
 
Okumayı geliştirip araştırma ve incelemeye başladıktan sonra hocasının gözünde ve gönlünde oldukça iyi yer edinmişti. Hocası ne zaman başını çevirse İbrahim’in yeleğinin cebinden bir kitap çıkardığını, yakındaki bir raftan, yüksekçe bir yerden başka bir kitap aldığını ve kendini vererek iştahla okuduğunu görüyor, çok memnun oluyordu. Ona olan itimadı her gün artıyordu. Aradığı talebeyi bulmuştu. Gece gündüz onu yakından takip ediyor, kurda, kuşa yem olmamasına çalışıyordu. “Kıskananı, sevmeyeni, çocuk görüp mühimsemeyeni, öksüz diye ehemmiyet vermeyeni çıkıp nazik kalbini incitebilirler” diye kılı kırk yarıyor, hususi alâkadar oluyordu. Yine bu hislerle istirahatini terk edip bu mümtaz talebesinin kaldığı yere kadar gelmişti. Onu görünce gençleşiyor, kalbi ferahlıyordu. İstiyordu ki; kendinde ne varsa, hepsini, noksansız İbrahim’in kalbine ve beynine aktarsın… DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.