Tillo’ya geldiği günü daha dün gibi hatırlıyordu...

A -
A +
 
 
Arkadaşları cevap vermeden sadece birbirlerine bakınıp öyle kalakaldılar!
 
İsmail Fakirullah hazretleri buyurdu ki:
- Molla İbrahim! Allahü teâlâ sana ilmi erken veriyor! Sana azmi, gayreti, okuma aşkını, şevkini erken veriyor! Olasın, olgunlaşasın diye! Zapt edesin, gönlünde, aklında yoğurasın ve pişiresin diye! Hemen yazasın diye değil. Yazma; ilhamdır, ilham lütfudur Rabbimizin, ilhamı ateş gibidir, o ateş zapt edilmezse yakabilir insanı, onun için aşk gerekli, aşk-ı ilahi lazım... Ancak ateş onunla zapt edilir ve terbiye görür Molla İbrahim...
Dilim dilim bende yürek…
Aşk nicedir gel benden sor.
Savrulurum kürek kürek…
Aşk nicedir gel benden sor. 
                            ***
         ÖKSÜZDÜ, ŞİMDİ DE YETİM...
Dağların sessizliğini dinlerken, okurken, yazarken senelerin nasıl bu kadar hızlı akıp gittiğini anlayamamıştı Molla İbrahim Hakkı. Hiçbir zaman da zaten tam bilmeyecekti. Bu tabii gidişat bütün insanlar için böyleydi. Onun için herkesin kullandığı bir söz vardı ya; “yalan dünya…”
Çeşitli düşüncelerle dolaştığı mekândan çıktığında güneş batmış, hava kararmak üzereydi. Derin dereler onu eve götüren keçi yolunu uzatabildiği kadar uzatıyordu bugün. Veya ona öyle geliyordu. Eve yaklaştığında; bu sefer de arkadaşları etrafını sarıverdi. Şimdiye kadar böylesini hiç yaşamamıştı. Oyaladıkları belliydi. Onu dışarıda tutmak için her şeyi yapıyorlardı. İçeri girdiğinde bir daha çıkmayacağını biliyor, kalbinin derin yaralanmasını istemiyorlardı belli ki. Suların deryalara akışını durdurmanın kifayetsizliği onların da oyalamalarını durduramamıştı. Biraz sonra evin sokağına girdiklerinde beklediği şeyle karşılaşabileceğinin korkusu hâkimdi herkeste…
On yedi yaşında olgun bir delikanlı olan İbrahim Hakkı; arkadaşlarına dönerek "Hiçbir zaman anlayamadım; bu dört mevsimin, ayların, haftaların, günlerin nasıl akıp geçtiğini. Her zaman acelecidirler; daha şöyle bir tutmanıza, doya doya sarılıp kucaklayıp doya doya yaşamanıza meydan vermeden muzip bir afacan gibi elinizden kayıp gidiyorlar maalesef!” Arkadaşları cevap vermeden sadece birbirlerine bakınıp öyle kalakaldılar.
Tillo’ya geldiği ilk ayı yatakta geçirmişti İbrahim. Babası işe ve okumaya gittiği zaman, yalnız kalıyordu evde. İskemlelerle, rahlelerle az mı oynamıştı kendi başına…
Çocukken serilip serpilip delikanlı olacağını, sayılır sevilir biri olacağını hiç hayal etmemişti…
Seneler birbiri ardınca nasıl akıp geçmişti, Tillo’ya geldiği günü daha dün gibi hatırlıyordu. Olup bitenlere inanamıyordu. Dün elini uzatıp kavuşamadığı kapıdan şimdi başını eğerek geçiyordu…
 Tam içeri girmişti ki babasının can arkadaşı, sırdaşı Molla Muhammed karşıladı… İçeriden tam anlaşılamayan sesler geliyordu. Bu vakitte bu kadar insan niçin gelmiş olabilirdi ki? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.