Arkadaşları kollarına girerek odasına götürüp yatırdılar

A -
A +

"Aniden hastalandı! Uyuyor o şimdi. Uyandıracak bir hareket yapmayalım."
Kalbinin birden küt küt atmasından; korktuğunun başına gelmiş olabileceğini düşündü, rengi sapsarı kesildi.
- Can abim, muhterem hocam hayırdır? Rengin solmuş!
- Rabbimin her işi hayırdır Molla İbrahim!
- Âmennâ!
- Ne eksik, ne de fazladır!
- Elbette öyledir…
- Bütün günler, geceler kıymetlidir. Niçin? Rabbimizi tefekkür etmemize sebep olduğu için! Bu gece de müthiş… Niçin? Hepimizin imtihanı başladığı için!
- Zaten imtihan dünyasındayız! Ne zaman bitti ki? Yoksa babam! Babama mı bir şey oldu?
- !!!
- Molla Muhammed hocam! Molla Muhammed hocam; açık söylesene!
- !!!
- Efendim! Babamı sordum! Duymuyor musun?
- Seni istiyordu İbrahim! İstersen yavaşça gir içeri!
- Babama! Baba! Bir şey mi oldu?
- Aniden hastalandı! Uyuyor o şimdi. Uyandıracak bir hareket yapmayalım. İstersen sen de biraz uyu, yorgunsun, sabah ola hayrola...
- !!!
Bir müddet herkes öylesine tefekkür hâlinde kaldı. İbrahim de olduğu yerde uyuyakalmıştı.
Arkadaşları kollarına girerek odasına götürüp yatırdılar İbrahim’i. Onun istirahat etmesi lazımdı. Yarın ve sonrasında onu zor günler bekliyordu. Bir süre okuma sesleri, hafiften yürüme tıkırtıları duyulmuş olsa da sonra ses seda kesilmişti. Uyumuştu anlaşılan herkes.
Sabah ezânlarıyla oldukları yerde uyanan talebelerden biri ilk iş olarak İbrahim’in odasına gidip kapısını çaldı ama bir karşılık alamadı. Kapısı biraz daha hızlı çalınınca uyanan İbrahim’i arkadaşları önce abdeste, sonra namaza götürüp hiçbir şey olmamış gibi huşu içinde namazlarını eda edip gerisin geri babasının yattığı odaya getirdiler.
Kalabalık, başları önde öyle üzgün oturuyordu. Molla İbrahim koşarak babasının üzerindeki örtüyü açtı. Korktuğu başına gelmişti. Sessiz hıçkırıklara boğuldu.
- Baba, baba!
- Ağlama İbrahim!
- Babacığım beni bırakıp nereye gidiyorsun?
- İbrahim lütfen sessiz ol!
- Babacığım benim!
- Bırak, çocuk doya doya ağlasın Molla Muhammed!
- Baba! Baba!
- İçim yandı!
Odadakiler de gözyaşlarına mâni olamamıştı. El kol hareketleriyle teselli edermiş gibi hareket yapıyor lakin kendileri bile dayanamayıp ağlıyorlardı. Molla İbrahim’in mendili sırılsıklam olmuştu gözyaşlarıyla.
Büyük hakikatle karşı karşıyaydı İbrahim Hakkı. Âhireti, sonsuz hayatı çok iyi biliyor ona hazırlanıyordu lakin dün dertleştiği, şakalaştığı, ilim tahsil ettiği en yakını, arkadaşı, hocası, yani her şeyi babacığının; cansız bedenini, bugün önünde boylu boyunca hareketsiz uzanmış olarak görmek aklını başından almış, bir tarafını felç etmiş gibiydi. “İyi ki öbür tarafım uyanık” dedi içinden. O, hiç şaşmıyordu bu işe. Bütün zihni, sonsuz uykuya kaymak üzere olan babacığının evladı için duyduğu endişelerineydi. O, hayaliyle yaşadığı Seyyide hanımefendisine ve sevdiklerine kavuşmuştu, ya kendi! DEVAMI YARIN

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.