Bunlar sevinç gözyaşlarıydı...

A -
A +
 
"İnsan hep ağlamazdı kederden;/Saadetten de ağlanırdı bazen!.."
 
Yeni filizlenmiş çimen, taze gülsuyu, reçine, yanık mum, eritilmiş tereyağı, misk-i amber ve saire nevinden birtakım gönül okşayıcı nefis kokularla doluydu. Evlilikte ilk gün mühimdi. Bu hoş usareleri derin derin içine çekerek yeni hayata merhaba diyecek olan Firdevs Gelin; müstakbel hayat arkadaşı İbrahim’in; ilk defa görecekleri bu nezih mekânı, amcaları itinayla hazırlamışlardı. Onlar için her şeyin en iyisi düşünülmüştü. İbrahim’in baba ve ana eksikliği hiç hissedilmemeliydi.
Avluyu ikiye bölen çift kanatlı kapı açılınca güzel hava daha ziyade güzelleşiyordu. Molla İbrahim’in tahsili için büyükçe bir de kütüphane düşünülmüştü. Herkesin gözü bu izdivacın üzerinde olduğu apaçık ortadaydı. Son bir defa evi gözden geçiren amca Molla Muhammed; “Cenâb-ı Allah nazarlardan muhafaza buyursun” derken de oldukça heyecanlandığını gizleyemiyordu. Tekrar: “Rabbim mahcup eylemesin” deyip huzur ve saadetle gözlerini yumdu… İki damla inci tanesi yuvarlanıverdi yanaklarından. Bu; yeğenine karşı vazifesini yapmanın sevinç gözyaşlarıydı…
İnsan hep ağlamazdı kederden;
Saadetten de ağlanırdı bazen!
               ***
Yeni ev; pek eski mesut zamanlardan hatıraymış gibi anlatılan taptaze yalancı bir Cennete benziyordu. Sanki kar, tipi, boran, fırtına ve sert rüzgârların; bu asırlık söğüt, kavak ağaçlarının arasından, kül rengi, koca binanın düz damından hiç geçmeyecekti. Etrafta çeperleri olmazsa tabii bir tarla sanılacak derecede büyük bahçe, zümrüt gölgeler içinde, renkli rüyalar açması için öylesine mesut bir uykuya hazırlanıyordu…
Lacivert gökyüzü tertemizdi. Hiçbir bulut yoktu. Işıl ışıl yıldızlar; “sevin ve gül İbrahim” der gibi ona göz kırpıyorlardı. Gözleri huzur ve saadetle yumulurken, amcasının söveden onu seyrettiğini bilmiyordu. Ailesi elinden geleni yapmıştı acaba İbrahim onlara olan borcunu ödeyebilecek miydi? Akşam yemeğinden sonra yeni evin son şeklini görmek için uğurlanmış, o da “peki” diyerek çıkıp gelmişti. İbrahim’in bedeni evin içinde ruhu dışındaydı. Hocası ne demişti ona?
“Malı, mülkü kalbine koyma İbrahim!”
                 ***
Alın yüzük kaşını.
Kim bağlasın başını?
Ayrılık zamanıdır,
Silin gözün yaşını…
Diye maniler söylenerek gelinin başı bağlanmış, arkadaşları kollarına girerek faytona kadar eşlik etmiş ve güle oynaya bindirilip peşi sıra kovalarla su dökerek uğurlanıvermişti. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.