''Haydi mektubum uğurlar ola, Aştığın dağlar çiçekle dola...''

A -
A +
''Söyleyeceklerim, sayıp dökeceklerim o kadar çok ki kâğıtlar yetmez, divit kalem kâfi gelmez efendim...''
 
 
             ÂŞIKTAN MÂŞÛKUNA
        FİRDEVS’TEN MEKTUP VAR...
Yine bir gün talebeleri toplanmış onlara sohbet ediyordu. Bulundukları yer; çevrenin en yükseği, Tefekkür Tepesi denilen, oldukça havadar bir yerdi. Burdan bakıldığında Tillo ayaklarının altındaymış gibi görünüyordu. Bahçelerinde otlayan küheylanlar, bayırlarda öbek öbek sürüler, ağaçların arasından görünen kulübe gibi evler, bağlar, bostanlar, at ve öküz arabaları, yüksekli alçaklı taş binalar…
Etrafın alışılmış gürültüsü kimsenin umurunda bile değildi. Karşılarda mor sisler altında yükselen sıradağlar, kızgın güneşin altında göz kamaştırıcı pırıltılarla gürül gürül akan Botan Çayı, ta uzaklarda açıklı koyulu gölgelere kadar kıvrım kıvrım uzanıyor, tepelerin arasında kaybolup gidiyordu. Tillo’nun etekleri sayılamayacak kadar çok, her biri başka ebat ve biçimde irili ufaklı mezarlıklarla doluydu. Böyle etrafı seyrederken talebelerden biri yaklaştı:
- Efendim size mektup var!
- Hayırdır inşaallah. Ver bakayım.
- Buyurun efendim. Bir emriniz var mı hocam?
- Cenâb-ı Allah yardımcın olsun.
- Âmin efendim!
“Aziz memleketimden” deyip aceleyle açtı...
…..
Haydi mektubum uğurlar ola,
Aştığın dağlar çiçekle dola,
Bu mektubum benden yana, sana,
Ve sevenlere yadigâr kala..
 
Bağrı yanık Firdevs’ten en sevdiğine…
Söyleyeceklerim, sayıp dökeceklerim o kadar çok ki kâğıtlar yetmez, divit kalem kâfi gelmez efendim, erim, kalbimin sultanı İbrahim’im!
Hiçbir şeyim yok akıp giden bu hayattan başka,
Keşke, yalnız bunun için gelebilseydik aşka!
Benim için seninle evlenmek hep daha cazip gelmişti. Sorduklarında “biraz düşüneyim” demeden kabul etmiştim. Ebediyyen kabulümsün muhterem efendim.
O zamanlar önce sevilmek gelirdi aklıma, seni seven herkesi sevebilirdim çünkü sevmek ve sevilmek yaratılışımızda var.
Hayal kurmazdım sensiz, rüyalarım da olmadı. Çok kısa bir zaman öncesine kadar, senin o nazik namen gelmeden öncesine kadar da olmadı…
Bu yalnızlık benim kaderimdi. Yalnızlıkla başa çıkabileceğimi, hatta onunla dost olabileceğimi, ona sevdalı olabileceğimi bile öğrendim bir zaman sonra. Bunu kabullenince, daha da ileri götürüp bundan memnuniyet duyup zevk almaya başlayınca beni seven insanlar da çoğaldı, gül fideleri gibi bitiverdiler yanı başımda…
Artık her şeyin en azıyla mesut olmayı becerebiliyordum. O en azlar bana günlerce yetiyordu. Güneşe, aya, yıldızlara dokunmak gibi bir şeydi ama hiçbir en azımı gözümde büyütmedim de… Kimseyle paylaştığım da olmadı. Ben ve sen yetmiyor muydu?
Aklım erdiği günden bugüne üç insan vardı hayatımda; canım babacığım, canım anacığım ve canım sen. Diğerleri çok gerilerde kalmıştı ama muhabbetime ilk hızı verdiğinden kıymetleri tartışılmazdı. Ve biliyor musun; sen hepsini aştın, kalbimde büyüdükçe büyüdün, bütün dünyam oldun. Gecem, gündüzüm, alım, morum, bütün bütün aklıma gelebilecek her şeyim. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.