"Kız daha anlamadın mı? Büyük tehlike altındayız!"

A -
A +
"Aaa! Sen hiç duymadın mı bu Urusları? Ne olacak, gâvur bir millet kız!"
 
Ümmügülsüm, elinde olmadan ceviz ağacından oyularak yapılmış sandığa sarıldı. Gözleri dolmuştu. Ağlamaklı bir sesle:
- Bu sandığı kimseye vermem! Hem babamın sandığı, anamdan hepimize kalan tek yadigâr! Büyüklerimizden izinsiz açamayız, hiç kimseye de içinde ne olduğunu gösteremeyiz!
- Allah! Allah! Sen şu işe bak!
- Sandığı istemeyin de!
- Sakin ol Ümmügülsüm!
- !!!
Böyle “sandığı istemeyin” demekle; “bütün yükte hafif, pahada ağır şeylerin; altın, gümüş, mücevher ve de mecidiyelerin burada olduğunu” açıkça söylüyor, bağıra bağıra “kıymetli malımız burada” diyordu Ümmügülsüm.
- Tamam! Tamam, anlaşıldı kızlar, telaşa lüzum yok! Biz onu da konuşulanları da unuttuk!
- Lütfen yanlış anlamayın! Şahsıma ait olsaydı, size seve seve gösterirdim! Kimseden saklayacak neyimiz olabilir ki?
- Kızlar kusura bakmayın da Karun gibi cimri çıktınız!
- Karun da kim Züleyha? diye sordu Ümmügülsüm..
- Kim olacak? Pek eski devirlerde yaşamış hazineleriyle, cimriliğiyle meşhur biri. O kadar zengin o kadar zenginmiş ki, sadece hazinelerinin anahtarlarını kırk deve taşırmış. Gerisini varın siz hayal edin.
- Aaa! Kırk deve anahtar! Olmayan aklım da kaçacak!
- Merak etme akıllısın akıllı Ümmügülsüm! Toprak, kendini beğenmiş, hatta ilah yerine koyan bu kibirli adamı beline kadar içine çekmiş. Pek korkan Karun; hayır, hasenat yapacağını, fakir fukarayı gözeteceğini söylemiş, yalvarmış! Toprak da bu yalvarışa gevşemiş, onu serbest bırakmış.
- Bu ne biçim söz kız Züleyha? Cansız toprağa öyle uluhiyet sıfatı yakıştırıyorsun!
- Kız anla işte! Toprağa o kuvveti veren de Cenâb-ı Allah elbette.
- Şimdi oldu. Eee sonra…
- Her neyse… Karun denilen adam, dışarı çıkar çıkmaz, sözünü unutmuş. Cimrilik öyle kötü bir huydur ki sözünden dönüvermiş hemen.
- Allah Allah!
- Toprak bu sefer boynuna kadar içine çekmiş, anlayacağınız canlanacak hâli kalmamış! Bu riyakâr, dönek, melun Karun; pabucun pahalı olduğunu görünce yine pişman olmuş, dil dökmeye ve vaatlerde bulunmaya başlamış. Her şeyden önce zekâtını vereceğini söylemiş. Lakin kurtulduktan sonra yine verdiği sözlerden caymış. Caymış ama toprak; kendini ve bütün servetini yeniden içine almış, yutmuş. Böylece canından da, malından da olmuş!
- Bunları niçin anlatıyorsun ki Züleyha? Eskiden beri bir araya gelir, kadın kadına ev işlerinden, çocuk büyütmekten dem vururduk! Bu anlattıkların da neyin nesi? Başımıza âlim oldun, muhtar kesildin birden!
- Kız daha anlamadın mı? Büyük tehlike altındayız! Urus geliyormuş Urus!
- Onlar da kim? Hem niçin geliyorlarmış? Gelseler de bize ne?
- Aaa! Sen hiç duymadın mı bu Urusları? Ne olacak, gâvur bir millet kız! Büyük, kuvvetli ordularıyla Kaf Dağı’nı aşmış, şehirleri, köyleri yıka yıka bu tarafa doğru geliyorlarmış! İşte bu misafirim söyledi bana da! Kız öyle değil mi?
- Aynen!
- Benden demesi! DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.