Yeise, ümitsizliğe kapılmamak için çok sebep vardı elbette...

A -
A +
İnsanlar oturup kalkıyor, birbirlerine Urusların yaptıklarını, yapacaklarını anlatıyorlardı.
  Elmas Nine'nin anlattıklarını, gelini pürdikkat dinliyordu: -İki melek karşılaşıp sohbet ederken biri diğerine; “böyle aceleyle nereden geliyorsun” diye sormuş. O da ona; “kâfirin birinin canı balık tutmak istemişti ve gittiği gölde balık yoktu. Rabbimin izniyle göle balık attım, oradan geliyorum. Ya sen?” O da; “ben de senin yaptığının tam tersi vazife ifa ettim, oradan geliyorum” deyince birinci melek hayretle; “nasıl yani?” deyip cevabı merakla beklemiş. Öbürü de başlamış anlatmaya: “Takva ehli, ihlâslı âlimin biri, gece herkes uykusundayken kitapların arasına gömülmüş ilim tahsil ediyormuş. Canı zeytinyağında yumurta istemiş. Bana vazife verildi gittim, zeytinyağı şişesini kırdım, geldim” deyince, diğer melek; “Cenâb-ı Allah’ın her işi hikmetlidir. Âmennâ ve saddaknâ… Biri Allahü teâlâya isyan eden, diğeri razı olduğu işleri yapan. İsyan edenin işi kolaylaştırılıyor, itaat edeninse zorlaştırılıyor aman Allah’ım” diyerek Müslümanların imtihanın kolay olmadığını biz fânilere göstermiş oldular. Ne hikmetleri vardır kim bilir!.. - Ders çıkarana; hikmet dolu ana! - Tabii ki ders çıkarana! Şunu unutma ki güzel kızım, dünyada tesadüfen olmuş hiçbir şey yoktur! Biz kul olduğumuzu, ahiret yolcusu olduğumuzu unutmayalım kâfi. - Öyledir ana. - !!!
Duyduklarına, dinlediklerine rağmen hâlâ hayatın; her zamanki gibi aynen devam ettiğinin farkındaydı Nene. Gece yağan ince nem, billurdan çiy olmuş, kırağı olmuş ışıl ışıl parıldıyordu zümrütten yaprakların üzerinde. Bütün bunlar, bu müşahede ettikleri hayatın ta kendisi değil miydi? Onca koşuşturmaya rağmen her bahar sabahı yaprakların, toprakların üzerinde yerini tekrar tekrar alacaktı o inci taneleri. Onların, buharlaşıp uzaklara gittiğini sanırken o, ayaklarının altında sabahın tazeliğini, mis kokusunu getirecekti istemese de. Birini kaybettiğini sanırken, on binlercesi ile hayatı selâmlayacaktı o. Yeise, ümitsizliğe kapılmamak için çok sebep vardı lakin nefsine söz geçiremiyordu şimdilik.   Ekmeğim, aşım helâl olsun yiyip içene.Ama hakkım haram olsun dost gibi görünüpArdımdan mezarımı kazan, kefen biçene!                  *** İnsanlar oturup kalkıyor, birbirlerine Urusların yaptıklarını, yapacaklarını, Ermenilerin de onlara destek için isyan hazırlığında olduklarını anlatıyorlardı. Bu sık sık konuşulanlardan dolayı, son günlerde pek tedirgindi Nene. Niçinini, nedenini tam bilemiyordu. Evet tarla, çayır, bağ bostan, mal davar işleriyle ölümüne mücadele ediyorlardı. Muvaffak olmak da neticede yaptığı işin bir parçası sayılırdı. Bundan da zerre kadar korkusu yoktu. Peki tedirginliği, huzursuzluğu, gecenin bir yarısında ya da sabahın köründe kendisini uyandıran, içini kemiren, onu eri, kayınvalidesi ve kundaktaki bebeğiyle konuşmak için zorlayan kuvvet veya rahatsızlık da neyin nesiydi? DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.