İlim, irfan hayat boyu, Oku, öğren; güzel huyu

A -
A +
Bütün talebeler ilk günden beri aralıksız bu medreseye devam ediyordu.
 
Hoca hanımefendinin nevi şahsına ait bu tutumu, talebelerin muhabbetini kazanmaya yetmiş artmıştı bile. Onu sevmeyen yoktu. Bazen çocuklarla beştaş, kimi zaman evcilik oynar, fırsat buldukça da çorap, takke örerdi. “Dünyaya bir daha mı geleceğim” der, boş oturmayı hiç sevmezdi. Ciddileştiğinde yanına kimse yaklaşamazdı. Talebeler süklüm püklüm boyunlarını büker, diz kırar, edeple söyleyeceklerine kulak kabartırlardı. Onun kalbini kırmaktansa kendilerini lime lime etseydiler daha iyiydi. Kur’ân-ı kerîm, Birgivi Vasiyetnamesi, Mızraklı İlmihâl derslerini hep o verirdi. İlk biçki-dikiş, nakış kaidelerini de ondan öğrenmişlerdi. Büyüklere karşı edepli olmayı, küçüklere şefkatli olmayı da... Ona herkes çok şey borçluydu.
Hoca hanımefendi bütün öğrendiklerini beyinden, o da Hasankale’nin Bevelkâsım köyü imamı, Buharalı âlim Seyyid Ahmed Merâmî hazretlerinden öğrenmişti, boş değil, icâzetliydi. Yani sağlam yere dayanıyordu. O ilim, irfan ve terbiyeyi asıl kaynağından almıştı. Öğrendiklerini şimdi istikbalin annelerine aktarıyor, bıkmak, usanmak, yorulmak nedir bilmiyordu.
Onu sevmek, ona hizmet edebilmek bir ayrıcalıktı. Hoca hanımefendiye kim talebe olursa mutlaka bir şeyler öğrenirdi. Boşa giden zaman yoktu.
Medresenin kapısına, taş bir merdivenle çıkılırdı. İçeri girilince tam karşıda mütevazı bir rahle görünürdü. Önünde çocukların evlerinden getirdikleri kete, çörek sepetleri ve bir de su testisi dikkati çekerdi.
Bu köy medresesinde okuyanlar, bir sayı tesbihin taneleri adedince çocuktu. Yaş ilerledikçe erkekleri kızlardan ayırmış, başka evlere göndermişlerdi. Talebeler kabiliyetlerine ve verilen derslere göre gruplara ayrılmıştı. Küçükler Elifbâyı, Ammeyi bir ağızdan okuyor, rakamları birlikte sayıyor, birlikte ilahi söylüyordu. Sanki bütün dersler değişmeyen bir hazinenin paha biçilmez mücevherleriydi.
Hoca Hanım Efendi, uzunca boylu, narin ve ince sesli biriydi. Yaz, kış, ihramlı ve abdestli bulunurdu. Medresedekiler de aynen onu taklit ederdi. Derslerin dışında nöbetleşe bütün talebeler; her gün öğleden sonra medreseyi süpürür, hocalarına yardım ederlerdi. Bazı talebelerin anneleri bal, kaymak, tereyağı, kavurma, kuru üzüm, incir, hurma, iğde gibi şeyler getirirdi.
        ***
       İlim, irfan hayat boyu,
       Oku, öğren; güzel huyu.
Bütün talebeler ilk günden beri aralıksız bu medreseye devam ediyordu. Aynı köyde, aynı yerde olmak çok farklıydı. Herkes birbirini yakinen tanır, sayar ve severdi. Akraba gibi kaynaşmışlardı. En mühimi ise; dersten sıkılanın olmamasıydı. Böyle bir ilim yuvası başka yerde yoktu sanki. Hep bir ağızdan okumaya başladılar mı, hemen havaya girer, aşka gelir, coşarlardı. Pek içten ve samimiydiler. En büyük zevkleri Hoca Hanımefendiyle baş başa kalmalarıydı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.