“Bunlarda hiç vefa denilen bir şey yokmuş!..”

A -
A +
Hayatında çok değişik insanlarla karşılaşmıştı ama böylesini hiç görmemişti dadaş!
 
 
Göç arabalarına bakarak babasından duyduğu mısraları mırıldadı Nene Gelin:
 
Ermeni bu diyara geldi geleli,
Kalmadı huzurum gör beni beni.
Yüklendi arabam gidiyor göçüm,
Bilen dostlarımdan sor beni beni.
 
    Hocam desin eğrisini, düzünü.
    Nasihat eylerse tutun sözünü.
    Ejderha misali açmış gözünü.
    Korkarım yutacak yer beni beni.
 
Hani benim ahbaplarım dostlarım.
Hepsi de yanımda olsun isterim.
Gün gelir sırtımı yere yaslarım.
Artık eyleyemez yâr beni beni.
 
                     ***
        MEHMET ABDULLAH DADAŞ, ERMENİ PAPAZLA
 
İhtiyar bir papaz elleri, ayakları titreyerek, demircinin açık kapısından içeri başını uzattı. Kendine kuvvet toplayacakmış gibi öne eğilip gözlerini kısarak bakmaya çalışırken ayağı tökezlendi, alışveriş eden Ermeniler kendi âlemlerinde… düşen papazın ne yapıp edeceği umurlarında bile değildi. Abdullah Dadaş, “insanlık ölmedi” diyerek koştu, kollarından tutarak ayağa kaldırdı, destek oldu, bir yere oturttu ihtiyar adamı…
Teşekkürden sonra kışın ani bastırdığı ve pek uzun, hem de çetin geçeceğini ve havanın soğuk olduğunu, atlara iyi bakmak lazım geldiği söyleyen ihtiyar papaz, kendine yardım eden bu kara kuru, kaytan bıyıklı delikanlıya ismini sordu. Türk ve Müslüman olduğunu anlayınca da sanki o yere düşen, defalarca “teşekkür eden" adam gitmiş başka biri oraya gelmişti. Kibrinden ve hırsından âdeta burnundan soluyordu.
Abdullah Dadaş, hayatında çok değişik insanlarla karşılaşmıştı ama böylesi, çabuk döneğini hiç görmemiş, tanımamıştı. Gerçi ne yapsa ne etseydi yine yardım ederdi de içinden “bunlarda hiç vefa denilen bir şey yokmuş” dedi, ona haddini bildirebilecek şeyleri düşünmeye başladı.
O kibir abidesi Ermeni papazın yaptıkları yanına kâr kalmamalıydı.
Ne edip edip kendini toparladı. Hareketlerini değiştirdi, hiç aldırmamış gibi umursamaz tavırla; demircinin ritmik hareketlerle dövdüğü atının nallarına vuran, vuruldukça kızıl kıvılcımlar saçan örsü ve ustayı seyrediyor, hafiften de İbrahim Hakkı Hazretlerinin; ilahîsini mırıldanıyordu Abdullah Dadaş.
 
Her söyleyeni dinle,
Ol söyleteni anla,
Hoş eyle kabul canla,
Mevlâ görelim neyler?
Neylerse güzel eyler…
 
Dükkândakilerin tak-tuk ritmik seslerine aldırış etmeden o sünepe, kibir abidesi papaz; yaşından, başından umulmadık gür bir sesle İncil’den cümleler okumaya, Batının ve Hıristiyanların üstünlüklerini anlatmaya başladığı gibi Çar II. Nikolay’ın Ermenilerin menfaatine yönelik bir haber yayınladığını da söyledi. Başladı o ilânı okumaya. İbret dolu şu ifadeler yer alıyordu elindeki sarı kâğıtta!.. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.