Yeni vazifeyi mecburen kabul eder çoban...

A -
A +
Çobana pek çok hizmet ve ikramlar yapılır. Sonra huzura kabul edilir... 
 
O zamana kadar misafirinin kim olduğunu bilmeyen çoban, Sultan Gazneli Mahmud'a hizmet ettiğini anlar… Sultan, kendine yapılanlardan pek memnundur. Vedalaşırken çobana;
- Evladım, sen beni tanımadan, Allah’ın gönderdiği bir misafir olarak kabul ettin. Kendini düşünmedin, sırtındakini çıkardın üzerime örttün, ısıttın, yediğin en leziz yiyeceklerden ikramlarda bulundun. Kendi sultanlık yerinde vazifeni fevkalâde, fazlasıyla yaptın. Sıra bende. Seni sarayıma davet ediyorum. Yarından tezi yok sürünü sahiplerine teslim et, gel...
Çoban her ne kadar şaşırsa da yapacağı bir şey kalmamıştı. “Emir edepten üstündür” diye düşünür lakin:
- Sultanım! Ben saraylara yakışmam, cahil, kaba saba bir çobanım, garip, çocukları çok olan fakir biriyim, lütfen bağışlayın...
- Olmaz! Geleceksin!
- !!!
Sultan, davet etmekte ısrarlıdır. Çoban çaresiz, ertesi gün hayvanları teslim eder, helâllik aldıktan sonra sarayın yolunu tutar. Mühim bir misafir gibi karşılanır. Pek çok hizmet ve ikramlar yapılır. Sonra huzura kabul edilen çobana sultan:
- Köyünü, oradaki çobanlık işini bırak. Çoluk-çocuğunu al gel. Sarayda iş vereceğim.
Çoban, bu teklife sevineceğine pek üzülür. Boynu bükük ve mahcuptur:
- Aman sultanım, saray nere, ben nere? Okuması, yazması olmayan cahil bir adamım! Bu kadar tahsilli adamlar arasında sarayda ne iş yapabilirim ki?
- Onu, bunu anlamam! Burada kalacaksın!
- !!!
- Bu şartlarda, gönlünden geçen ve yapabileceğin işi söyle, hadi...
- Efendim, gönlümden geçen; affınız...
- Uzatma!
- Emriniz olur sultanım! Köy çocuğu olduğum için toprakla uğraşayım. Bahçenizin bakımını, ekimini, dikimini ve biçimini yapayım bari.
- Tamam! Bu olur.
- Sultanım, efendim; eğer beğenmezseniz yine geri köyüme gönderir misiniz? Yük olmak istemem!
- Hele bir başla bakalım, zamanı gelince konuşuruz.
- Peki Efendim.
- Hadi hayırlı olsun...
- !!!
Ona bahçede küçücük bir kulübe tahsis eder Sultan.
Bu yeni vazifeyi mecburen kabul eden çoban, işine dört elle sarılır, gece gündüz demez aşkla, şevkle çalışır, çalışır... Bahçe, kısa zamanda dikkatlerden kaçmayacak şekilde çok güzelleşir, âdeta yalancı Cennet gibi olur. Envaitürlü çiçekler, çeşit çeşit güller, yeşilin onlarca tonu ağaçlar, tatlı, sulu meyveler görenleri mest eder âdeta. Üstün muvaffakiyeti göz kamaştırmaktadır.
Üzerine aldığı her bir vazifeyi en iyi derecede yaparak her defasında takdir ve teşekkürlerle bir üst makama terfi eder…
Seneler seneleri kovalar, bizim çoban, kendini öyle yetiştirmiş, geliştirmiştir ki, maharetleri saymakla bitmez. Bu arada Arabi, Farisi öğrenir, hesap, kitap işlerinde aranılan biri olur ve bir gün hazinelerden mesul başvezir rütbesine yükselir. İsmi de tabii; "Çoban Vezir" olur... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.