İçine kor düşmüş, cayır cayır yakıyordu Nene’yi...

A -
A +
Yüreği "cız" etti... Gözünden billur bir damla, sessiz sedasız tam kalbinin üzerine aktı...
 
 
Önce annesinden kopmuştu Nene… Hani saçlarından, gözlerine; mizacından gülüşüne kadar âdeta kopyası olan annesinden… Sanki annesi sadece yaş ve isim değiştirmiş, başka eve göçmüştü. Şimdi de evinden, barkından, hatıralarının saklı olduğu şirin köyünden koparılıyordu. Hiç et tırnaktan ayrılır mıydı? Ama işte o da oluyordu bu zalimler yüzünden!
 
Ceviz dalı gibi sallanamadım,
Mavzer omuzumda davranamadım,
Dostum, düşman imiş, hiç bilemedim,
Evimden barkımdan yârden ayrıldım.
 
Nene; boynu bükük refiki, Mehmet beyine baktı. Bu kaçıncıydı acaba, sayamıyor, doyamıyordu. Uzun boylu, güzel endamlı, söylendiğine bakılırsa çok beğenilen, pek itibarlı, sevilen, sayılan bir delikanlıydı. Kıyamında fevkalâde duruluk, yürüyüşünde gençlik, yiğitlik sezilen bir havası vardı. Riyasız, saf masumluk ve canlılık taşıyan kocacığının yakında askere çağrılabileceği konuşuluyordu Çeperli’de. Burada bozulan düzenlerinin bir daha düzelmesi ya kısmetti...
İçine kızgın kor düşmüş, cayır cayır yakıyordu Nene’yi. Gözünden billur bir damla, sessiz sedasız tam kalbinin üzerine aktı. Sadece “cız” etti yürekceğizi, kıvrandı. Bir daha, bir daha... Bitmek bilmeyen acılar, hoş olmayan düşünceler zihnini âdeta istila etmiş, esir almış, bir türlü bırakmıyordu. Yola çıkacakları bu vakit, nasıl karanlığa doğruysa, istikbali de daha beter zifirî karanlıktı. Hiçbir şeyi parlak, net göremiyordu.
“Ölüm ne güzel şeymiş” diyebildi sadece.
Öfkesinden mi ne yanakları al al olmuştu. Nemli gözleri; yükleri urganla bağlayan kocacığındaydı hâlâ.
Ona hiç doymamıştı. On sekiz on dokuz yaşlarında, görünüşte çelimsiz ama güzel yüzlü, hilâl kaşlı, düzgün burunlu, yağız bir delikanlıcıktı. Durgun anlarda düşünce, öfkelendiğinde ateş saçan, o iri, ela gözlere bakacak takati yoktu. Şu an ise en korkunç hâldeydi. Âdeta patlamaya hazır kin, intikam volkanı gibiydi. Kalpağının altından çıkmış, koyu kumral saçları alnını kapatıyor, onda; avına atlamak üzere siperlenmiş kaplan intibaı uyandırıyordu. İnsan yüzünün böylesine göze batan bir hususiyeti sanki ona hastı. Belki de başka bir yerde, başka delikanlılarda hiç görülmeyecek bir hâldi. Fidan gibi dik duruşlu, güneşte, ayazda kavrulmuş toprak benizli eri için, belli etmese de kayınbabası endişeliydi. Er-geç elinden alınacağı, vatan müdafaasına gönderileceği düşüncesi hâkimdi. Nene Gelin de o korkudaydı. Belki, içini yakan bu korku; ayrılıktan ziyade gidip dönmemek, gelip bulmamak düşüncesindendi. Evdekilerin fikri de öyleydi. Yalnız Nene Gelin üzülmesin diye bu mesele hiç açılıp konuşulmazdı.
Mehmet Bey’in ve diğer akrabalarının evlerinde aynı telaşa ilaveten bir başka heyecan daha vardı... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.