Bir mazlumun ahı, çok zalimi boğar!..

A -
A +
Memleket meseleleri, Osman Bedreddin’in iç huzurunu hepten kaçırmıştı...
           EDEP TİMSALİ BİR CİVAN YİĞİTGüneş batar; yıldız doğar, ay doğar.Bir yiğit ölür ise bin er doğar.Hep kar, dolu değil, rahmet de yağar.Bir mazlum ahı, çok zalimi boğar. Câmi duvarlarının tamiri için önceden yığılmış kevenk taşlarının ilerisinde, ahbunluğa inen patika yolun başında, hareketli bir silüet, kendi kendine oynuyormuş gibi dolanıp duruyordu. Mum ışığı titreşimlerinin oluşturduğu gölge gibi uzayıp kısalarak dalgalanan bu silüet, senelerce o köyden o köye at koşturan, ömrünü sayısız âlimlerle, ilim tahsilinde geçiren; Seyyid Ahmed Merâmî hazretlerinin talebesi “İmâm Efendi” lakaplı Osman Bedreddin hazretlerine aitti.
İmâm Efendi; Osmanlıya, yani medeniyetin merkezine âşık, bütün halkın, bilhassa gayri Müslimlerin, Ermenilerin âdetlerine, ananelerine, talim ve terbiyelerine, cemiyetlerine karşı; numune olabilecek bir hayat tarzı yaşayan ve bunun için uğraşan kişiliğiyle tanınmaktaydı. Genç olmasına rağmen yeteri kadar tecrübeli, olgun, malayaniden uzak, pek çalışkan, mütebessim, nüktedan ve sakin tabiatlı biriydi. Kavga, gürültü, patırtıyı, inatlaşmayı, münakaşayı, tartışmayı sevmez, dünyalık için menfaatini düşünmez, kul hakkından pek korkar, keyfine, rahatına bakmaz, dedikodu, tembellik, miskinlikten nefret ederdi.
Memleket meseleleri, Osman Bedreddin’in iç huzurunu hepten kaçırmış, kaç gündür gözüne uyku girmemişti.
Her sabah erkenden hanesinden çıkıp tabiatla ve hayalleriyle baş başa tefekkür ediyor, derin düşüncelere dalıyordu. Eşten, dosttan işittiklerinin ve Devlet-i ali içindeki isyanların, etnik kavgaların giderek büyümesinin tesirindeydi. Böyle son derece üzüntülü hadiselerin olmasının ciddi sebepleri vardı. Çünkü Rusların sınırı geçip Anadolu’ya doğru, sel misali, dalga dalga aktıklarını, Erzurum’u işgal için hazırlandıklarını yakinen biliyordu.
Dedikodu, isyan, işgal, harp haberleri insanları yeİse, ümitsizliğe düşürüyor, ayakta ve hayatta kalma mücadelesine itiyordu. Herkes topyekûn hicret ve seferberlik havasında, fevkalâde panik içindeydi.
Genç âlim, Hafız Osman Bedreddin Efendi; olabilecek zulme “dur deme” azmi ve gayretiyle yanıp tutuşuyordu. Hayranı olduğu sultanlarına, asılsız laf söylenmesine, iftiralar atılmasına tahammül edemiyordu. Onların; keyiflerinden çok halkını, bütün insanlığı düşündüklerine ve bu uğurda fedakârane hizmet ettiklerine de adı gibi inanıyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.