Sabah, tarifsiz bir insan seli akıyordu tabyalara doğru...

A -
A +
Kelime-i şehadet getirerek son nefesini verdi. Dadaşların ilk şehidi bu hanımefendi olmuştu. 
 
Nene, Umuhan'a moral veriyordu:
- Sende ne var ki kız? Hemen pes ediyorsun!
- Yok yok! Ben kendimi tanıyorum; bu kına o kınaya benzemiyor! Nene bacım benden bu kadar, gazada nasibim yokmuş! Al bu tüfeği, fişekleri de benim yerime de bir kefereyi Cehenneme gönderin!
Sözüne cevap beklemeden olduğu yerde yığılıp kaldı, Kelime-i şehadet getirerek son nefesini verdi.
Ecelindir, vermez mühlet,
Zulüm Arş’ta olun şahid!
İstemezdin şan ve şöhret,
Kanın aktı düze şehid!
Dadaşların ilk şehidi bu hanımefendi olmuştu. Öyle bir heyecan ve can pazarı yaşanıyordu ki, kimse kimseyi görecek hâlde değildi. Sadece koşuyorlardı.
Erzurumlular, Topdağı istikametine iki koldan yaklaşmaktaydı. Biri, Karskapı’dan, diğeri de Gölbaşı Firdevsoğlu Kışlasının altındandı. Vali Kurt İsmail Paşa ise koşanları disipline etme çabalarında...
Halkın bu galeyana gelmiş hâline şahid olan Gazi Ahmet Muhtar Paşa; "Aferin koca Erzurumlular! Ben de sizden bunu beklerdim. Acele etmeyin; düşmana birlikte saldıracağız!” diyor, memnuniyetini bildiriyordu lakin koşanların bu sözleri dinleyecek ne hâlleri, ne de vakitleri vardı. Ayrıca Kaptan Mehmet Paşa da bu gazaya iştirak edebilmek için iki tabur askerle hareket ediyor, bir an önce Aziziye’ye yetişmek istiyordu. Sabahın alaca karanlığında tarifsiz bir insan seli akıyordu tabyalara doğru.
                           ***
Taşına, toprağına, kayalarına,
Ovasına, düzüne, yaylalarına,
Kurbanım emmisine, dayılarına,
Koşar gider Aziziye Tabyalarına.
 
Dadaşların sıralı tayalarına,
Hayranım ben onların hayâlarına,
Atlı, arabalı ve yayalarına,
Soran gider Aziziye Tabyalarına.
Topun, tüfeğin karşısına zayıf bedenler, süngünün karşısına sopa, kazma, kürek, balta, nacak, tedbirin karşısına hile, mantığın karşısına korkusuz yürekler, intizamlı bir ordu karşısına kadın, erkek bütün Erzurumlular, istilacıların karşısına vatan muhabbeti, zalimin karşısına mazlumlar, elde ne varsa alıp yollara dökülmüşlerdi… Görelim Mevlâ neyleyecekti?
Belki hiçbir millette görülmemiş̧ denilebilecek ve hatta Osmanlıların zaman-ı ikbâllerinde gösterdikleri maharet ve azamete ma’kusen mütenasip olacak derecede maddî ve manevî bin türlü hezimetleri göze alarak, seve seve ölümüne ayağa kalktılar bacılar, kardeşler ve bütün Erzurumlular… İsteyerek, severek ölüme gitmek belki de buydu...
Dadaşlara has bir ruh hâli... Öyle bir heyecan vardı ki sormayın, basit cümlelerle anlatılacak gibi değildi. Dadaşlar âdeta köpürmüş, taşmış, kabına sığmaz olmuştu.
                   ***
Kesintisiz uyanma devam ediyordu. Biraz sağına, soluna bakınan, gidenlerin peşine takılıyordu. İnsan selinin ardı arkası kesilmiyordu. Ev ev, sokak sokak, mahalle mahalle bütün şehir uğultu hâlinde, fokur fokur kaynıyor. Gidenlerin başı da sonu da görünmüyor. Yol boyunca durmadan yeni kafileler ilâve oluyordu. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.