Doksanüç Harbi'nden, bize hatıra, Nene Hatun Türk'e, sultan gibidir.

A -
A +
Anadoluyu bizlere ebedî vatan kılan şehit ve gâzilerimizi bir kere daha rahmetle yâd ediyoruz...   Müslüman Türk kadını, onun hayat hikâyelerini okuyarak kendini keşfetmekte… Nene Hatun’a göre; büyük düşünmek olurdu, lakin büyük konuşmak olmazdı, hayat ibret aldıkça ve paylaştıkça güzeldi…       *** Henüz yirmisinde, taze bir gelin,Nene Hatun; sağlam îmân gibidir.Asalette, en güzeli güzelin,Türk kadını, yüce vatan gibidir.   Bir kıvılcım olur, Aziziye’de,Sabah ezânıyla, salâ sesinde.Beşikte bebesi, bekler evinde,O, tabyalarda bir figan gibidir.   Ne can korkusu, ne evlad-ı iyal,Hürriyet sevdası, en büyük hayal.Ermeni'ye ecel, zalime muhal.Moskof’un bağrına, çıban gibidir.   Ne büyük ulviyet, ondaki maya,Minnet borcumuz var, onu anmaya.Doksanüç Harbi'nden, bize hatıra,Nene Hatun Türk'e, sultan gibidir.   Malazgirt'te, İstanbul’da, Mohaç'ta, Mercidabık'da, Mısır’da, Viyana’da, Plevne’de, Yemen’de, Tuna boylarında, Kırım’da, Kafkaslarda ve bütün bu ve benzeri muharebelerde şehit düşen milyonlarca isimleri unutulmuş, nesilleri kesilmiş kahramanlarımıza milletimiz, en güzel ismi yakıştırarak “Mehmetçik” demiş. Bu kahraman şehidlerimizin mümtaz rûhları da vatan coğrafyamızın kıyamete kadar bekçileri olduğuna inanıyoruz. Yâni şühedânın rûhaniyetiyle vatanımız tasarruf altındadır. Bize düşen ise “bu emsalsiz ve sayısız zaferleri kazandıran “rûhu” yaşamak ve yaşatmaktır. Eğer bu mevzuda zayıflık gösterirsek o zaman oturup istikbâlimizden endişe edelim derim. Vazifemiz açık ve bellidir; bizi “biz” eden o “manevi rûhu” hep diri tutmak, zaafa uğradığında yeniden canlandırmasını bilmek, bu hususta sabır ve sebat göstermek lazımdır... Unutmamamız lazım gelen şudur ki bizler; “kahramanlık rûhu”nun ne demek olduğunu tam manasıyla anlayabilir, idrak edebilir ve kalplerimize nakşedebilirsek; bu rûhu taşıyan nesilleri yetiştirmek pek de zor olmaz. İş bizlerin sağlam duruşunda saklıdır. Küçük Asya’yı Müslüman Türk yurdu yapan, Viyana dönüşünden îtibâren de terk ettiğimiz topraklara vâdi vâdi, ova ova, meydan meydan kan ve can bırakıp Anadolu Yaylası’nı bizlere ebedî vatan kılan şehit ve gâzilerimizi bir kere daha rahmet, minnet ve hürmetle yâd ediyoruz. “Biz, oturduğumuz yerin her taşı için cevher-i can verdik. Her avuç toprağımız; nazarımızda, o yola fedâ olmuş bir kahramanın vücudundan yadigârdır. Vatan, bizim kılıcımızın ekmeğidir. Dâimâ kendimize mahsus, kendimize hasredilmiş biliriz. Dâimâ onu nefsimizden ziyâde sever, nefsimizi onun uğruna fedâ ederiz…” diyen vatan şairimizin şu mısralarıyla yazımızı noktalayalım: Ecdâdımızın heybeti ma’rûf-u cihandır,Fıtrat değişir sanma, bu kan yine o kandır… Şanlı tarihimizi destanlaştıranlar hakkında ne yazsak ne söylesek azdır. En iyisi o isimsiz kahramanlarımızı, gazi ve şehidlerimizi ve onlardan biri olan, örnek hayatını romanlaştırmakla şereflendiğim gazi hanımefendi NENE HATUN anamızın aziz ruhlarına, can-ı gönülden birer "Fâtiha” okuyarak ferahlandıralım, vesselam...            -SON-
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.