Feryat ederek uyandı gecenin köründe!..

A -
A +
         RAGIP KARADAYI’NIN YENİ ROMANI:
KÖY SİMİDİ/KÜÇÜK ÇOCUK KOCAMAN BİR YÜREK
 
 
 
Bir rüya değildi ne yazık ki, kocaman bir kâbus görüyordu küçük Ali...
 
 
 
          ZAMANSIZ DÖKÜLEN YAPRAKLAR
“Korkacak bir şey yok, hayattasın!" denir ya, işte o çeşitten zor bir geceydi. Kollarının arasında minicik bir kedi yavrusuyla kaçmaya çalışıyor... Koşuyor, biraz daha hızlanarak koşuyor hep. Kan, ter içinde kalmış. Peşinden bir dudağı gökte, biri yerde tarifsiz canavarlar kovalıyor. Nihayet bir köşede yakalanıyor, üzerine çullanıyorlar… Kediciği, zorla ayırıyorlar ondan ve bir yandan da vücudunu; çeliktenmiş gibi kuvvetli tırnaklarıyla tırmalıyorlar. O zayıf bedenine inen her darbeye “Anne!” diyerek çığlık atıyor...
Neden sonra feryat ederek kolları ileride uyanıyor gecenin köründe. Hepten kendinden geçmiş, boğazına bir şeyler düğümleniyor. Anlaşılmaz, boğuk sesler çıkarıyor. Daha dün gece de kovalamışlardı başka yerlerde. Şu an hâlâ üzerine üzerine gelenler vardı… Her gözlerini kapadığında, âdeta iğnenin deliğinden geçirilirken nasıl; "geçti artık" diyebilirdi ki? Hepsi de bir rüya değildi ne yazık, kocaman bir kâbus görüyordu küçük çocuk Ali...
Bu sefer, yarı uyur, yarı uyanık bir hâlde müşfik ve babacan ses yankılanıyordu Ali’nin kulaklarında, diğerlerine benzemiyordu: “Üzülme, sopayla kilime vuranın gayesi; onu dövmek değil, tozunu almaktır. Allahü teâlâ bir kimseye sıkıntı vermekle onun kirini pasını alır.”
Rüya mı görüyordu? Yoksa dedesi mi gelmişti? O, çoktan ölmemiş miydi? Peki ya bu ses… Ne demek istiyordu? Yorganın altından, zar zor başını çıkardı. “Anne” dedi, cevap alamadan derin uykuya daldı…
Yine dalmıştı lakin korkunç yüzler olmadığı gibi kulaklarını tırmalayan sesler de yoktu. Her şey farklıydı; sisler arasından nar topu gibi bir güneş yükseliyor, sımsıcak parlaklığı içinde kalıyordu birden. Bir defter, eski bir kitabı koltuğunun altına sıkıştırıp kendini dışarıya atıyor Ali. Mektebin büyük kapısından içeri girmek, her biri bir gonca olan çocuklara ulaşmak için geçtiği toprak yol kenarındaki sarı, kırmızı, beyaz kır çiçeklerinin üzerinde koşuşturan bal arılarını, rengârenk narin kelebekleri seyrederek yoluna devam ediyor... Bulutların üzerinde bir müddet keyifli yürüyüşten sonra, nihayet mektebin bahçesine varıyor ama bir tane bile çocuk yok ortalıkta. Umudu bahçedeki gölgelikte ve sınıflarda… Birkaç kez dolanıyor aynı hızla, uzaktan da seyrediyor etrafı, merdivenleri inip çıkıyor defalarca ama nafile, sanki yer yarılmış da insanlar altına girmiş... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.