Maksat iş olsun kabilinden sohbet edip etrafı seyrettiler

A -
A +
 
Bakın kimleri görüyorum? Maşallah! Baba oğul kol kola bakkala gitmişler de haberimiz yokmuş.
  Oğlunun elinden tutarak kapısı açık hanelerine doğru yürüdüler. Yol boyunca bildiklerini, evlerin, dükkânların kimlere ait olduğunu anlatıverdi bir çırpıda. Şu sağımızdaki tek katlı kiremit çatılı ev, bir hemşehrimizin, şu bahçesinde büyük ağaçların olduğu ev fırıncının, kepenkli olan yer bakkal, onun yanındaki yer berber, bir üst tarafta olan terzi… Maksat iş olsun kabilinden sohbet edip etrafı seyrettiler. Ali bu arada hiç konuşmadı. Sevinçliydi, hafiften alttan alta devam eden sancılarını görmemezlikten, duymazlıktan geliyordu. Eğer “ağrılarım var” dese mektep işi yine yatardı. Yeni yaşayacakları yeri gördükten sonra “onlar da geçer” diye düşünüyor, yüzünden gülücükleri eksik etmemeye çalışıyordu.   Baba oğul kapının eşiğinde dikilince iki çocuk içeriden koşarak gelip Yusuf’un elindeki ekmek dolu torbayı kaptıkları gibi yine aynı hızla içeri koştular. Seslerin üzerine başında beyaz tülbendiyle Şükriye Hanım göründü;   - Bakın kimleri görüyorum? Maşallah! Baba oğul kol kola bakkala gitmişler de haberimiz yokmuş. - Gelirken Ali’yi gördüm, biraz sohbet ettik. Yarın erken çıkacağım… - Ne kadar erken? - Sabah namazından sonra! - Öyle acelen ne? - İş için malumunuz! Namazı gittiğim şantiyede kılayım, ona göre akşamdan ekmek arası bir şeyler hazırlasan olur mu? - Peki Bey! Sesinde, hayal kırıklığının oluşturduğu masumane kızgınlık vardı. Genç bir ananın kuvvetli hisleri ona en büyük acılardan birini yaşatıyordu. Sevginin en acı verenini oğlunun hasta olmasıyla yaşamış, çaresizliğin kollarına düşmüştü bir kere. Ne kurtuluşu vardı ne de geri dönüşü. Yusuf, olan biteni bilmesine rağmen belki başka bir şey duyarım umuduyla sordu; - Neyin var hanım? - Bir şeyim yok, bizleri düşündüğün için sağ ol! Dedi, aynı ses tonu ile mutfağın kapısını açtığı gibi içeri girdi. Kocası, bir şey demek istedi ama kapının çarpması ile kesildi cümlesi. “Yol, yolculuk, ev temizleme, yerleştirme, hele Ali’min amansız hastalığı yordu hanımı” dedi, devamını getiremedi... Her akşamüzeri sağ salim evine dönüp çoluk çocuğunu gördüğünde, hiçbir şeyi olmasa da huzur buluyordu Yusuf Efendi. Aklına koymuştu; iş bulup çalışırsa çocuklarını en iyi şekilde okutacak, hem ahiretlerini, hem dünyalarını kazanmaları için elinden geleni yapacaktı. Anahtarları, kapının girişindeki eski ayakkabıların içine bırakıyordu hep. İstanbul’da bekâr hayatı yaşadığı senelerden kalma alışkanlığıydı. Devamlı yer değiştirmişti bir zamanlar, bu yüzden de çok anahtar kaybetmişti. İş bulurum umuduyla, bütün ipuçlarını takip etmiş ancak beklediği gibi olmamıştı. En son geldiği bu şehirde sabit, kalıcı iş aramaya odaklanmıştı. Her şeyin hayırlısını istiyordu. Keyfine rahatına zaten düşkün değildi. Muhannete muhtaç olmamaya çalışıyordu sadece... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.