"Bundan sonra bizim evde aç yatan olmayacak ana!"

A -
A +
"Oğul, insan bozulursa, işte bunun çaresi yoktur! Korkumuz, derdimiz, üzüntümüz de budur…"    
Peşine koşup sahiplenemedikleri müddetçe günah belledikleri hakikatleri, elde ettikten sonra kendilerine göre haklı sebeplerle günah olmaktan çıkaranlar, şehri de baştan çıkarıyorlardı… Bunlar hiç şüphesiz çaresizliğin, kinin, düşmanlığın piyonları, deni dünyayı, yani alçak dünya ve dünyalıkları temsil eden vukuat numuneleri, örnekleri… Hayallerini yakalamak isterken hakikatlere geç kalan iki ayaklı canavarlar, iki arada bir derede kalan ve gölgesinden ürken ama dereyi de bulandıran zavallılardı. Akşamın gürültüsünden gecenin sessizliğine doğru akan hayat, sabah doğacak günün müjdecisi oluyordu. Ali;ümidinin hiç solmadığı, eksilmediği hayalleri ile annesine verdiği sözden önce mütevazı hanelerinin kapısından girerken sevincinden ağlayacak gibiydi. Allahü teâlâ fırsat vermiş, eli boş dönmemişti, o sevinmesin de ne yapsındı? Elindekileri bir köşeye koyar koymaz, Ömer ile Hatice koşup kaçırıverdiler simit, ekmek dolu poşeti. Ana oğul, huzurla bakışırken birbirlerine, zaman durmuştu sanki. “Sadece ben değilim evi, çocukları dert edinen. Ali’m de unutmamış meğer…” dedi, kocaman yürek evladına sarıldı. Köyü, komşularını, yola çıkışlarını, o günleri tekrar yaşayan Ali’nin saf, temiz yüzüne baktı, sonra saçlarını okşadı, kirpiklerini saydı tek tek… Bir şiirin mısraları gibiydiler, huzur dolu, sade ve öyle güzeldi ki… Dudaklarında fısıltıyla: “Biz aynı tarlanın tohumu, aynı ağacın yaprakları, aynı bağın üzümüyüz…” kelimeleri döküldü, gözyaşlarıyla birlikte. - Anacığım, niçin ağlıyorsun? - !!! - Sana diyorum anacığım, bir yerin mi ağrıyor? Kötü bir şey mi oldu? Söyle, seni üzen nedir? - Şehir hayatı oğul… - Rahat edelim diye geldik anneciğim. - Kolay olmayacağa benziyor Ali’m! - Bunları da nereden çıkarıyorsun anneciğim? Erkek sözü; bundan sonra bizim evde aç yatan olmayacak, inşallah! - Ali’m! Evladım, her şeyim... Büyüklerimiz buyururlardı ki Ali’m: “Eğer cahilsen, okur öğrenir, cahilliği yenersin. Geriysen, çalışır ilerler ve hatta geçersin de muhataplarını. Adamın yoksa, yetiştirirsin, günün birinde meydana çıkıverir. Paran yoksa, ne edip edip kazanırsın. Her şeyin bir çaresi vardır. - Ben de öyle düşünüyorum anacığım. - Fakat… - Eee… Fakatı da nedir? -Oğul, insan bozulursa, işte bunun çaresi yoktur! Korkumuz, derdimiz, üzüntümüz de budur… -!!! Ali, annesinin bu endişelerini hocasından da duymuştu. Bir gün sınıfta: Çocuklar unutmayın ki hile, entrika, düzenbazlık, riya kötü bir pakettir. Bu hâller bazı insanların tabii karakteridir. İstisnalar kaideyi bozmaz. Umumiyetle böyledir. Kendini mecburiyetten, çaresizlikten müracaat edilen, başvurulur yol gibi takdim eden bir gönül ve akıl sahibi tehlikeli insan demektir... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.