Ses tonu değişti, ağlamamak için kendini zor tutuyordu...

A -
A +
Ali el, kol hareketleri yaparak sesini bir aktör gibi bir alçaltıp bir yükselterek hararetle konuşmaya devam ediyordu...
 
 
Sanki anlatan o değil yaşayan biriymiş gibiydi. Dinleyiciler de onunla birlikte hareket ediyorlardı artık. Ali, durduğunda onlar da duruyordu… O, yukarı bakarken onlar da başlarını o tarafa çeviriyorlardı. Herkes anlatımın tılsımlı cazibesine kapılmıştı iyice. Öğretmenlerden bir grup yanlarından geçip giderlerken hiç görmediler bile. Nuri Öğretmen Ali’yi tanımış tebessüm edip fazla alakadar olmaz görünerek geçip gitmiş, havalarını bozmamıştı...
Bu arada başka sınıflardan birçok talebe de sessizce gelip Ali’nin hararetli hararetli anlatımını dinlemeye başladı. İlk defa gördükleri bu köylü kılıklı çocuk ne anlatıyordu ki, merakla dinliyorlardı. Buraya henüz yeni gelmiş Elif de gruba katıldı. Bir köşeden kayarcasına aralarına sızdı, anlatılanları rahat duymak için Ali’ye iyice yaklaştı. İlk duyduğu kelimelere burun kıvırdı, hin hin sırıttı. Küçümseyen, alaycı bir tavırla kâh dinleyicileri, kâh anlatanı takip ediyor, laf atabilmek için de fırsat kolluyordu sanki.
Ali el, kol hareketleri yaparak sesini bir aktör gibi bir alçaltıp bir yükselterek hararetle konuşmaya devam ediyordu hâlâ… Ali’nin babasının kurşunlara göğsünü siper etmesi, tüfek ve süngüyle göğüs göğüse boğuşması anlatılırken nefesler tutulmuştu âdeta. Ali'nin babasının düşmanın elinden bayrağı çekip alması, hainlerin korkup kaçmaları, tepeye ay yıldızlı bayrağımızın dikilişi, babasının kurtardığı bayrağı, kutsal bir emanet gibi baş üstünde tutarak komutanına götürmesi, selâm verip bayrağı öpüp başına koyduktan sonra komutanına teslimi, komutanın anlından öpüşü ve kollarında yere yıkılışı, komutanın ağzına kulağını yaklaştırıp nefesini kontrol etmesi ve hıçkırıklara boğularak ağlaması tek tek coşkuyla anlatılıyordu.
 Ali: Düşman kaçmaya başlayınca bizimkiler de durur mu? Peşlerinden amansız bir kovalamaca yaşanıyor tabii… Babam, kurşunlara aldırmadan gözü dönmüş canavarlara öyle bir saldırmış, öyle saldırmış… Önüne çıkanı, tırpanla; çayır biçer gibi yere sere sere tepeye ulaşmış. Ve bayrağımızı hainlerin elinden almış. Neye uğradığını şaşıran çapulcular, korkup kaçmaya başlamış. Bizimkiler tepeye ay yıldızlı bayrağımızı yeniden dikerlerken. Babam da kurtardığı bayrağı sımsıkı tutarak komutanın yanına varmış kan ter içinde. “Komutanım vatan sağ olsun! Bayrağımızı indiren son hain de hak ettiğini buldu!” deyip selam çakmış ve oracıkta hemen yere yıkılmış…
Bu sahneyi anlatırken Ali’nin ses tonu da iyice değişmişti; sesi boğazına düğümlenir âdeta. Ağlamamak için kendini zor tutuyordu. Dinleyenler de havaya iyice girmiş olacak ki, Ali'ye film yıldızı gibi gıptayla bakıyor, hayranlıkları yüzlerinden okunuyordu.
-Dudakları kıpırdayan babamın ağzına doğru kulağını yaklaştıran komutan şu kelimeleri duyabilmiş: “Vazifemi yaptım elhamdülillah! Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resulühü…”
O, anı anlatan komutanı her defasında ağlarmış. Babaannem de öyle oluyor ve o da ağlıyor. Ben farklı mıyım? İşte daha fazla dayanamıyorum... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.